Antalya’da, şehre yakınlığı nedeniyle insan baskısına en fazla maruz kalan doğal alanların ciddi bir tehdit altında olduğu bildirildi. Artan ziyaretçi akınının hem ekolojik dengeyi bozduğunu hem de plansız kullanım nedeniyle bu alanları geri dönülmez zararlara açık hâle getirdiğini belirten deneyimli dağcı ve Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu (BESYO) Öğretim Görevlisi Yılmaz Sevgül, “Gökdere Vadisi, Kapuzbaşı ve Köprülü Kanyon gibi bölgeler çok değerli doğal kaynaklar ama şu an taşıma kapasitelerinin çok üzerinde kullanılıyor. Birkaç saha ve doğal kaynak çok ciddi tehdit altında. Bu alanlar mutlaka saha uzmanları ve kamu kurumları tarafından planlanmalı” dedi.
DOĞAL ALANLARIN AŞIRI YÜKLENMESİNE DİKKAT!
Son yıllarda Türkiye’de doğaya olan ilgi büyük ölçüde arttı. Özellikle sosyal medya paylaşımları, bireysel görünürlük arzusu ve kent yaşamından kaçış isteğiyle binlerce kişi doğal alanlara yöneliyor. Ancak bu yönelim, doğanın dengesini zorlarken, eğitimsiz bireyler için de hayati risklere yol açıyor. Yılmaz Sevgül, doğanın aşırı yüklenmesinin ciddi sonuçlar doğurduğunu ve bu durumu “kontrolsüz bir yönelim” olarak tanımladığını ifade etti.
ŞEHRE YAKIN DOĞAL ALANLAR ALARM VERİYOR
Yılmaz Sevgül, özellikle Antalya ve çevresinde yer alan bazı doğa alanlarının, kent merkezine olan yakınlığı nedeniyle ciddi insan baskısıyla karşı karşıya olduğunu söyledi. “Bana göre en çok taşıma kapasitesinin yüklendiği bölgelerden biri Köprülü Kanyon bölgesi. Kapuzbaşı Kanyonu da aynı şekilde çok ziyaretçi alıyor. Ancak en kritik alanlardan biri Gökdere Vadisi. Gederler Köyü’nün alt kısmında, Konyaaltı’ndan arıtma tesislerinin yanından geçerek ulaşılan bu vadi şehre çok yakın olduğu için kontrolsüz kalabalıklarla doluyor” dedi. Bu alanlardaki baskının doğal yapıyı tahrip ettiğini vurgulayan Sevgül, bu tür bölgelerin mutlaka korunması gerektiğini belirtti.
GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN ZARARLAR
Sevgül, doğaya yapılan plansız ve kontrolsüz müdahalelerin geri dönüşü olmayan zararlara yol açabileceğine dikkat çekti. “Bu vadiler, kanyonlar görsel olarak çok çekici ama oraya gelen her kişi, farkında olmadan oradaki sürdürülebilir yapıyı bozabiliyor. Bitki örtüsü eziliyor, su kaynakları kirleniyor, flora ve fauna üzerindeki doğal denge bozuluyor. Belediyeler, milli park yetkilileri ve doğal kaynak uzmanları birlikte çalışarak bu alanların kullanım biçimini belirlemeli. Şu an da birkaç saha doğal kaynak çok ciddi tehdit altında. Bunların planlamasında çok fayda var” diye konuştu.
HAZIRLIKSIZ BİREYLERİ RİSKE SOKUYOR
Everest’e tırmanan dağcı Yılmaz Sevgül, sadece doğa değil, doğaya çıkan bireylerin kendilerinin de ciddi risklerle karşı karşıya olduğunu belirtti. Sevgül, “Doğaya giden kişilerin çoğu yeterli eğitim almamış. Ekipmanı eksik, yön bulma bilgisi yok, çoğu zaman sosyal medyada izlediği bir video ya da Instagram paylaşımıyla yola çıkıyor. Bu çok tehlikeli bir durum” diye konuştu. Ayrıca, falezlerden denize atlayan gençler, kanyonlara girip akıntıya kapılanlar ve uçurum kenarında selfie çekmeye çalışırken hayatını kaybeden kişiler gibi örneklerin her yıl arttığını da sözlerine ekledi.
DOĞANIN DİLİNİ ÇÖZMEK İÇİN EĞİTİM ŞART
AÜ Öğretim Görevlisi Sevgül, doğaya çıkmadan önce bireylerin temel bazı becerileri mutlaka edinmesi gerektiğini belirtti. “Belgesel ya da YouTube videoları izleyerek doğaya çıkmak yeterli olmaz. Doğanın dilini çözebilmek için sahada uygulamalı eğitim almak gerekir. Çünkü en basit görünen faaliyet bile hayati risk taşıyabilir. Trekking gibi düşük riskli görülen bir aktivite hayati kaygı taşıyabilir. Doğaya çıkmak güzel ama sadece bir paylaşım uğruna değil, bilinçli ve doğaya saygılı şekilde yapılmalı” dedi. Sevgül, doğaya çıkmadan önce uygun kıyafet, yedek batarya, iletişim cihazı, yeterli yiyecek ve su taşımanın önemini vurguladı. Ayrıca telefon şarjının bitmesinin iletişim kurmayı zorlaştırabileceği ve sadece kendine değil, doğaya da zarar vermemek için planlı hareket edilmesi gerektiğini ifade etti. -Haber Merkezi