AHENK Projesi kapsamında Alanya Kaymakamlığı’nca hazırlanan Alanya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Alanya Gazeteciler Cemiyeti (AGC) ortak olduğu ‘Genç Kalemler Projesi’nin 2025 yılı Şubat ayı değerlendirmesine göre ilçedeki okullarda öğrenim gören öğrenciler, hünerlerini şiir ve düzyazı alanında sergiledi. Bu kapsamda yerel medyada yayınlanmaya hak kazanan öğrencilerin eserleri, vatandaşlar tarafından ilgiyle karşılandı. Alanya’daki öğrencileri okumaya, yazmaya özendirmek ve yerel medyanın önemine dikkat çekmek amacıyla başlatılan projeye katkı sunan 11 öğrenciden 3’ü düzyazı 9 tanesi ise şiir kaleme aldı. İşte öğrencilerin düzyazı ve şiir alanındaki eserleri;
*****************************
İyi yaşamak çok mu zor?
İnsanlığın en güzel erdemlerinden biri, hiçbir karşılık beklemeden iyilik yapmak ve farklılıkları anlayışla karşılamaktır. İyiliği tanımlamak hiç de kolay değildir çünkü sadece iyilik sözcüğünün kendisi bile insanlığın tarihi kadar eskiye dayanır ve içinde empati, dayanışma, nezaket gibi daha birçok kavram barındırır. Lakin iyilik ve hoşgörü düşündüğümüz kadar ulaşılmaz ve zor değildir. İyilik ve hoşgörü aslında bize asırlar öncesinde atalarımızın zorlu yaşam şartları gerekçesiyle, diğerleriyle iş birliğini öğrenmek zorunda kalmasından edinilen ve şimdiki toplumları oluşturan bir mirasımızdır. Bu Irkları, toplulukları, devletleri oluşturacak güce sahip olmuş “iyi davranış ve hoşgörü” aslında bizim için küçük gündelik eylemlerde barınıyor.
Günümüz Türkiye’sinin en büyük sorunudur mutsuzluk. İnsanlar artık gülemiyorlar. Sokağa çıktığınızda kimse kimsenin yüzüne bakmıyor. Deve kuşu gibi kafalarını yere gömmüş, etrafının güzelliklerini ve elindeki şansları fark edemeden yürüyen insanlar görüyorsunuz. İnsanlar eriyip gitmekte olan hayatlarından, etraflarındaki acı haber silsilelerinden dolayı umutsuzluğa kapılmış bir şekilde manasızca dolaşır olmuşturlar adeta. Özellikle bu ülkenin ümidi olması gerekenlerde ise, sadece genç bedenlerdeki yaşlı ve uyuşuk zihinler görürsünüz. Peki, bu melankolik durumdan kurtulmak o kadar zor mudur? İnsanın içine mi işler bu durumlar? Elbette hayır. Bireyi ve toplumu bu durumdan kurtarmak için gereken tek şey iyilik ve hoşgörüdür.
İyilik tıpkı suya atılan küçük bir taşın etrafında oluşan dalga halkaları misali, yayıla yayıla genişler ve yeni iyiliklere ortam hazırlar. Bu taşı atmak ve en azından kendi dünyamızı güzelleştirmek bizim elimizdedir. Her birimiz, günlük hayatta iyilik yapma potansiyeline sahibiz. Küçük bir tebessüm, bir yardım eli veya sadece bir iyi niyet, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için ilk adımlardan biridir. İyilik yapmaya başlamak için büyük bir çaba harcamamıza gerek yok. Küçük adımlarla başlayarak, çevremizdeki insanları etkileyebilir ve yaygın bir iyilik kültürü oluşturabiliriz. Bu küçük jestler bile başka bir insanın gününü güzelleştirebilir ve toplumda iyiliği yaymanın ilk adımıdır. Basit bir söz deyip geçmemek lazım, sonuçta iyilik yapmak, toplumu bir arada tutan ve insanların birbirine destek olduğu bir değerdir. Sadece toplum için değil aynı zamanda kendimiz için de çok önemli bir değerdir iyilik. Kişinin kendi mutluluğunun altında da çoğu zaman insanlık, iyi niyet yatar.
Her ne kadar iyiliği özünde karşılıksız yapıyor olsak da nihayetinde bu iyiliğin mükafatı olarak, bu eylem karşı tarafı mutlu ettiği kadar, iyilik yapan kişiyi de mutlu etmektedir. Bunun sonucunda iyilik yapılan ortamda pozitif duygular paylaşılır ve biyolojik açıdan bu iyilik hissi bizim zevk ve ödül merkezimizi harekete geçirdikçe bizim iyilik yapma potansiyelimiz artmaktadır. Böylece iyilik yapmak sadece karşı taraf için değil aynı zamanda bizim içinde olumlu duygular oluşturma, mutlu olmayı bir alışkanlığa dönüştürerek öznel iyilik için de bir artış meydana getirecektir. Bu iyilik durumu sadece pozitif duygular sentezlemekle kalmaz hatta yüzyıllardır insan için bir problem olan “yaşamın anlamsızlığı” gibi aslında her insanın kendi içinde çok hassas olduğu bu duruma da bir anlam kazandırır ve umut duygusunu da kendi içinde barındırır. Kitaplara, filmlere konu olmuştur bu durum. Sıkıcı ve yalnız bir hayat süren karakterlerimizin monotonlaşmış hayatlarında; başkalarına yardım ettiklerinde, kendilerini aştıklarında ve kendi çıkarlarını düşünmeden bir şeye hizmet ettikleri zamanlarda asıl hayatlarında çiçek açtığını görmedik mi defalarca? İyilik yapan birey, değerli bir şeyler yapmış olmanın getirdiği duygu, tatmin hissi ve onurlanma gibi iyi hisler ile barındırarak anlamlı bir hayat yaşar.
Hayatın acelesi ile unuttuğumuz hislerden en önemlisi de hoşgörüdür. Hoşgörü, insan hayatındaki en önemli kavramlardan birisidir. Kişi önce kendisi sonra etrafı için hoşgörülü olmalıdır. Fakat toplumda bazı konularda hoşgörü göstermek insanın kendi hislerine aykırı davranması gibi görülebilir. Hoşgörü göstermek duyguları bastırmak değildir. Hoşgörüde en önemli nokta “ölçülü tutum” takınabilmektir. Zor durumlarda bile empati kurabilmek, tahammül gösterebilmek ve iyi bir tavır takınabilip yapıcı olmaktır zaman zaman. Mevlana’nın da dediği gibi “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.” sonuçta biz insanlara, farklı ırklara, toplumdaki azınlıklara hoşgörülü ve anlayışlı oldukça barış olacaktır. Tarihin tekerrür etmesini engellemenin altında hoşgörü ve iyilik yatar.
Ola ki yaptığınız iyiliklerin insanların hayatında etkisi olmadığını düşünecek olursanız size yapılan iyiliklere karşı sizin nasıl hissettiğinizi ve hayatınızı nasıl etkilediğine bakmanızı öneririm. Nasıl bir öğretmen tavrıyla, hoşgörülü davranışıyla ve gerek söylediği basit bir söz ile kendi hayatında binlerce öğrencinin okul hayatını ve geleceğini şekillendirebiliyorsa bizde hayatımız boyunca iyi sözler, iyi davranışlar ile binlerin gününü güzelleştirebilir, yüzlercesinin hayatını değiştirebiliriz. İyi olabilmek ve iyilik yapabilmek önemli bir erdemdir. Ve ancak erdemli bir yaşam, anlamlı bir hayatın yoluna ışık tutar.
Kadriye Gözde Çelik
Alanya Lisesi 11/A
Geçimsiz kıyafetler
Bir kasabada küçük bir evde Asiye Teyze diye bir teyze yaşarmış. Asiye Teyze çok tonton özenli ve düzenli biriymiş. Fakat bu küçük evde Asiye teyzenin bilmediği şeyler oluyormuş. Kıyafet dolabındaki kıyafetler Asiye teyzeye belli etmeden konuşuyor, hatta zaman zaman sesler yükseliyor ve kavga ediyorlarmış.
Bu kıyafetlerden şapka, kendisinin en havalı aksesuar olduğunu kendisini takanlara çok yakıştığını söyler dururmuş. Mont ise her defasında “sen bu kış mevsiminde anca dolapta kös kös beklersin, bir rüzgâr çıksa uçup gidersin” dermiş. Bunun üzerine şapka hemen atılır; “peki sen yazın nasıl giyileceksin acaba?” dermiş. Mont ve şapkanın son tartışmasında işler biraz daha karışmış ve birbirine girmişler. Birbirini çekiştirirken şapkanın parıltılı süsünü kopuvermiş. Şapka üzüntü ve sinirle montun iplerini çekiştirmeye başlamış. Bu sırada pantolon ve gömlekte bu gibi nedenlerle kavga ediyormuş. Birden bir ayak sesi duyulmuş. Kıyafetler hemen susmuşlar. Gelen Asiye teyzeymiş. Dolabın kapağını açıp elindeki ufak tefek şeyi dolabın içine koymuş ve kapağı kapatmış.
Bu yeni misafir bir çorapmış. Çorap neşeli bir şekilde “merhaba” demiş herkese. Tartışmadan yeni çıkan kıyafetler çoraba karşılık vermemiş. Çorap bu nezaketsizliğe anlam verememiş. Çünkü o iyi kalpli, neşeli ve hoş görülü bir çorapmış. Çorap olanları tam anlamadan kıyafetler birden bire onunla uğraşmaya başlamışlar. Gömlek “ sen ne kadar küçüksün, bu minicik halinle nasıl bu kadar neşeli olabiliyorsun sen” demiş. Pantolon “ bir de küçücük haliyle gelmiş koca dolaba girmiş, sen bu dolaba girmeyi hak etmiyorsun” demiş. Dinleyin bakalım şapka ne demiş” benimle aynı boyda olabilirsin ama, sende ben kıyaslansak ben seçilirim çünkü ben senden daha havalıyım “demiş. Çorap dolaptaki herkesin onun gitmesini istediği düşünmüş. Dolapta ona rahat vermeyeceklerini bildiği için çorap dolaptan ayrılmaya karar vermiş.
Evin içinde gezinirken Asiye teyze onu fark etmiş ve kirli zannedip, kirli sepetine atmış. Ertesi gün çorabı ve kirli sepetindeki diğer kıyafetleri yıkamış. Bir süre sonra çamaşırları balkon iplerine seren Asiye teyze komşusuna kadar gitmiş. Hava o gün biraz rüzgârlıymış. Çamaşırlar kendi aralarında çabucak kururuz şimdi diye konuşurken rüzgâr giderek artmaya ve şiddetlenmeye başlamış. Eğer biraz daha rüzgâr eserse balkondan bile düşebilirlermiş. Korkulan olmuş ve gömleğin bir mandalı düşmüş artık onu tek mandal tutuyormuş ve o da düştü düşecekmiş. Tam mandal düşecekmiş ki çorap gömleğin koluna dolanıp onu tutmuş. Gömlek kapadığı gözlerini açıp onu kimin tuttuğuna bakmış. Küçük gördükleri çorap onu uçup gitmekten kurtarmış. Gömlek kalbinde bir sıcaklık hissetmiş. Rüzgâr esmeye devam ederken bu defa gömlek çorabın yaptığını yapıp yanında mandalı düşmek üzere olan pantolona sarılmış. Pantolon ise montu yakalamış. Böylelikle çorap gömleğe, gömlek pantolona, pantolon da monta sıkı sıkı tutunarak fırtınayı atlatmışlar.
O gün Asiye teyze gelip onları balkondan birbirlerine dolanmış şekilde toplamış. Ütüleyip katlayıp dolaba yerleştirmiş. Dolapta hiç olmadığı kadar sessiz bir gün yaşanıyormuş. Şapka olaylardan habersiz neler olduğunu sormuş. Olup biteni anlatan kıyafetler çoraptan ilk günkü davranışlarından dolayı özür dilemişler. Çorap özürlerini kabul etmiş ve onları affetmiş.
Bu küçük çorap boyundan büyük işler yapmış, yeni geldiği bu dolaba iyiliği ve merhameti hatırlatmış. Artık kavga etmiyorlar birbirlerini farklılıkları ile kabul ediyorlar ve hoşgörülü davranıyorlarmış.
Beren Sare Anılgan
Demirtaş İlkokulu 4/A
İyilik
Toplumları bir arada tutan ve huzur ortamını sağlayan, insanı da insan yapan bazı erdemlerimiz vardır. Bu erdemlerden bazıları adalet, sevgi, saygı, vefa, iyilik… Aslında toplumda insanlar arasındaki mutluluğun kaynağı da bu erdemlerdir.
İyilik toplumdaki huzuru ve adaleti sağlayan başlıca erdemdir. Aslında bana göre iyilik erdemlerin en güzeli ve en önemlisidir. Biz insanlar yeryüzünde iyiliğe muhtaç olan canlılarız. Yolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir yaşlıya yardım etmek, düşen bir arkadaşımızı kaldırıp yaralarına bakmak, aç birisiyle lokmamızı paylaşmak ve daha nicesi… Böylece hem onlar mutlu olur hem de biz mutlu oluruz. İnsanlar bu tarz iyilikleri küçük görseler de iyiliğin büyüğü küçüğü yoktur, tüm iyilikler önemlidir.
Günümüzde insanların çoğu iyilikleri karşılık bekleyerek yapmaya başladı. Oysaki bu çok yanlış bir beklentidir. İyilik zaten karşılıksız olduğu için iyiliktir. Yapılan bir iyilik takdir görmek ya da beğeni almak için yapılıyorsa amacından şaşmış demektir. ‘’İyilik yap denize at balık bilmezse Halik bilir.’’ atasözünde de söylendiği gibi biz bir iyilik yapacaksak birileri bilsin diye değil Allah rızasını gözeterek yapmalıyız.
Peygamberimiz bir hadisinde ‘’Veren el alan elden hayırlıdır.’’ diye belirtmiştir. Biz iyiliğin bu huzuruna kavuşabilmek için maddi ya da manevi herhangi bir alanda iyilik yapma konusunda kendimizi sorumlu hissetmeliyiz. Çevreye zarar vermeyerek, suları tasarruflu kullanarak insanlığa ve geleceğe iyilik yapmak; ihtiyaç sahiplerine elimizden geldiğince ihtiyaçlarını ulaştırmak; şiddeti ve zorbalığı önlemek bizi bu huzura kavuşturabilecek iyiliklerdendir.
Sonuç olarak, toplum iyilikle ayakta durur ve unutmayalım ki iyilik bulaşıcıdır. İyiliği sadece gösteriş için değil tüm kalbimizle yapmalıyız. İnsanların daima iyiliğe muhtaç olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bengisu Sandal
Mahmutlar Halil Ülker Ortaokulu 8/B