Geçenlerde, yıllar süren bir mücadele sonunda, hatta idam sehpasından geçerek, Tunus Meclis Başkanı olan Şeyh Râşid el-Gannûşî; “Müslümanlık biliyorsunuz garip başladı, garip devam ediyor. Sonunda da garip olacak” diye bir konuşma yapmıştı.
Gurbet, bizim medeniyetimizde de çokça yer almış, türkülerimize şarkılarımıza konu olmuştur.
Rahmetli dedem; “Gurbette, kendi öz vatanının dışında garibanca oluyor insan. Bir insan diyar-ı gurbete gitti mi Allah’ın rahmetine daha fazla mazhar olur, Allah’ın lütfuna daha çok erer.” derdi.
Âlemlere rahmet diyor ki:
“Ne mutlu garibanlara, gariplere, kendi diyarında olmayan, sürgünde olan veya gurbette olanlara.”
Demişler ki;
“Gariplerden kastınız nedir, neyi kastediyorsunuz?”
Tarifi enteresan:
“Öbür akılsız, beyinsiz, kaprisli, kötü, imansız, izansız, irfansız insanların mahvettiği, tahrip ettiği, bozduğu şeyleri düzeltmeye çalışan, onların ortaya koyduğu fesadı yok etmeye çalışan, toplumları ıslah etmeye çalışan insanlar”
Onlar birçok yerde garibanlaşıyorlar, garip duruma düşüyorlar. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar. İnsanı kendi öz vatanından çıkartıyorlar ve Allah’ın bir kaderi olarak diyar-ı gurbete düşüyor…
Gannuşi; İslam’ı garip olarak anlattığı konuşmasında müjdeli haberler de verdi…
Çağımızda muasır medeniyetleri güzel özetledi. İslâm’ın karşısındaki karşı güçlerin ihtiyarladığını ve çöktüğünü, ama İslâm’ın canlı olduğunu bir idareci olarak, sosyal olayları takip eden bir insan olarak güzelce ifade etti. Buhrandaki insanlık adına umutların yeşerdiği bir konuşmaydı…
Zaten bizim medeniyetimizde hiçbir zaman ümitsizliğe yer yoktur. Çünkü bizim sırtımızı kimse yere getiremez. İyi bir insanın sırtını dünyada kimse yere getiremez, çünkü inançlı bir insan mücadelesinde galip gelirse gazi olur, mağlup olursa da şehit olur.
Bütün sosyolojik tahliller gösteriyor ki istikbal bize gülüyor. Kötülükleri planlayan ve yürüten insanlar bu işi daha uzun zaman götüremeyecekler gibi görünüyor. Buna hazırlanmalıyız. Bu da bizim için bir mesajdır. Bunun için tedbir almalıyız ve bunun hazırlanmasında üzerimize düşen çalışmaları yapmalıyız…
Ekonomi de büyük bir sömürü olduğu şu veya bu yaftalarla şu veya bu yaldızlı sözlerin altında toplumların kandırılıp sömürüldüğü, adil bir ekonomik düzenin olmadığı, ama bunun karşısında kadim medeniyetimizin alternatif olduğu ortada.
Gannuşi; kapitalizmi tanıtmak bakımından da tezatlara dikkati çekiyor: “Kapitalist rejim liberalist gibi görünüyor ama hiç de öyle değil, tekelci” diye gayet güzel tezatlara vurgu yapıyor.
Biz bugün Türkiye olarak Avrupa Birliği’ne müracaat etmişiz. Türkiye’deki birtakım insanlar; “Biz Avrupa ile kardeşlik içinde olacağız, onlarla beraber olacağız. Her türlü fedakârlıkla, hiç pazarlık yapmadan ne isterlerse köle olarak dahi olsa onların yanında olacağız.” gibi bir şeyle onlarla olmayı kabul ediyorlar da biz niye şu veya bu kanaatta olan müslüman kardeşlerimizle, Türk kardeşlerimizle beraber olmayı düşünmeyelim?
…
Algının hâkim olduğu hayatımızda, sadece kritik analitik düşünmeye fırsat bulanların sorguladığı bu düzen, menfaat üzerine kurulmuş bir sahtelikten ibaret. Bu sahteliği neden herkes göremiyor, neden yanı başındaki samimiyetsizliği fark edemiyor?
Rahmetli annem; “Bozuk terazi doğru tartmaz, evladım” derdi. Fani dünyanın üç günlük sefasına kapılıp giden kalabalıklara “durun bu cadde çıkmaz sokak” demenin çoğu zaman yadırganır olduğu çağımızda bu işi yapanlar mutlaka var olacaktır. Kutlu müjde onları işaret ederek “ne mutlu o gariplere” diyor.
Çıkarcıların, menfaatçilerin, egoları tavan yapanların oluşturduğu toplumların ıslahı için bazen söz kâfi gelmez. Söylenenler bir kulaktan girip diğerinden çıkar. Böyle bir toplumda iyiliğin mücadelesini yapan güzel gönüllü insanlar gariptir, gurbette gibidir. Cahillerin içinde âlim gariptir, gurbette gibidir…
Dedem “cahil okuma yazma bilmeyen değildir evlat, cahil hakkı kabul etmeyendir” derdi. “Makamı, rütbesi, serveti ne olursa olsun hakikatte kıymeti yok, yüreği vicdanlı, merhametli olsun” derdi…
Gariplerin bir çabası da doğa için; Doğanın yaratılıştan bir dengesi var ve bu dengeyi biz insanoğlu elimizle bozuyoruz. Bozulan dengeyi yeniden kurmak ise fabrika ayarlarına dönmekten geçiyor. Bunun için artan nüfus ile birlikte bir yandan doğal kaynakların korunması diğer yandan tasarruf edilmesi şart…
Selam olsun gariplere…