“Bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibidir”. Kadim medeniyetimiz bize çağları aşan bir ölçü bırakmıştır…

Kuşu ölen çocuğa taziyeye giden bir peygamberin ümmeti olduğunu söyleyenler hatta ümmetin görevlisi olduğunu iddia edenler…

Bir insanı sevindirmek, bir yetimin başını okşamak, bir ihtiyaç sahibinin elinden tutmak; sevgi ve merhamet dininin temsilcileri…

“Bir kişinin hidayetine, mutluluğuna ve huzuruna vesile olmak, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha hayırlıdır” diyen medeniyetin sahipleri…

Evrensel olarak kabul görmüş insanlığın ölçüsü; merhamet duygusu, vicdanı, acıması olmaktır. İnsanlığını kaybetmiş kutsalı olmayan, nefsinin arzularını ilah edinmiş, şeytanlaşmış, kalbi kararmış bir nesil; menfaati için gözünü kırpmadan canlı cansız etrafındaki her şeye zarar verebilir. Engelli bir çocuğu dövüp videosunu çekip yayımlayabilir ve bundan zevk alabilir. Yolun kenarına dikilmiş bir fidanı tekmeleriyle kırabilir. Bir kediye işkence yapabilir…Örneklerin çoğaltılması mümkün ancak kötülüklerin sıradanlaşmaması için çok fazla yayılmaması ve çözümlerin konuşulması daha doğru sosyolojik bir gerçek…

Çare; gücü hâkim kılmak için değil sevgiyi ve merhameti hâkim kılmak için çalışmaktır. İdeolojiler, inançlar, fikirler beşerin bulduğu ve sürekli güncellenebilen değerler olunca mutlak doğru olmaları beklenemez. Temsil noktasındaki kişilerin hatadan hali olmadıkları beşer oldukları da düşünülünce aklı selim sahibi bireylerin hakikatin peşinde olması beklenir…

Kuru bir cihangirlik davası gütmediğini söyleyen Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmet, elindeki gücün büyüsüne kapılmayıp kendisinden şikayetçi olan gayri müslim vatandaş karşısında ceza almasına itiraz etmemiştir. Çünkü “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen atasının evladıdır. Öldürmeyi değil yaşatmayı esas alan bir medeniyetin bayraktarlığını yapmıştır.

Aman dileyene vurmamışlardır. Koruyamadıkları devletlerden aldıkları vergiyi geri vermişlerdir. Kimsenin inancına karışmamışlardır. “Dinde zorlama yoktur” emrini hayata geçirmişlerdir. Göçmen kuşlara, yaralı hayvanlara bakan vakıflar kurmuşlardır. Hamaseti, zorbalığı, kabalığı değil zarafeti, estetiği, inceliği, merhameti, ahde vefayı, sevgiyi, kardeşliği, birliği, beraberliği ilke edinmişlerdir…

Toplum da kişileri putlaştırmamışlardır, hakkı hâkim kılan yöneticileri; liyakatli, dürüst insanları öne çıkarmışlardır. Ne zaman ki bu çizgiden çıkılmış çöküş mukadder olmuştur…

En güçlü padişah Kanuni der ki:

Nefs hazzın ey Muhibbî verme gil hayvân-sıfat

Zabt-ı nefs et, ârif ol, âlemde insânlık budur.