‘’Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim‘’sözü dilimize pelesenk olmuş çok doğru bir sözdür. Çünkü dostlarımız bizim aynamızdır. Bizi olduğu gibi bize yansıtır. Kişi en sık görüştüğü beş kişinin ortalamasıdır. Biz fark etsek de etmesek de zaman içerisinde söz, eylem ve davranışlarımız dostlarımızın kalitesine göre şekil alır. Kaliteli dostluklar oluşturabilmek için dikkat etmemiz gereken en önemli unsurlar bence, hoşgörü, empati, anlayış ve sevgi…. Ayrıca daha önce yazmış olduğum ‘’Susan Kurtulmuştur’’ konulu makalemde belirttiğim gibi gerektiğinde susmak ve susarak cevap vermek insan ilişkilerini daha uzun vadede ve ileriye taşıyan yazılı olmayan kurallardır. Dostluğun, yazılı kuralları olmadığı için ilişkiyi sürdürmek hem kolay hem zordur. Dostluğu bitiren bu kurallara uyulmamasıdır. Sizce de dostluk çok cazibeli bir heyecan değil mi? Her iki tarafta ihtar çekmeden bilinmeyen bu kurallar silsilesine uymakla mükellef. Kurallar hatırlatılınca oyundan çıkmak zorundasın ne acı. Bir diğeride mesafelerin öneminin olmaması. Gönülden gönüle akan sevginin mesafeleri yok etmesi. Dostlar, dostluğun kanıtlanmaya ihtıyacı vardır. Size bir hikaye aktarmak istıyorum. Baba oğul konuşuyorlarmış. Baba oğluna, "Senin kaç arkadaşın var?" diye sormuş. Oğlan da "Çok var, saymakla bitmez ki" demiş. Baba da aldığı cevaba karşılık, "Oğlum insanın bir yada iki tane dostu olur" demiş. Senin dediğin gibi saymakla bitmez, dost olmaz deyince de çocuk bu cok saçma demiş. Benim dostlarım her konuda bana yardım eder. Babası da bunun üzerine, hadi senin dostlarını bir sınayalım demiş. Tavuk kesip birkaç ıvır zıvırla bunları çuvala doldurmuşlar. Al bu çuvalı, gömmek için dostlarından yardım iste diyerek oğlanı göndermiş. Çaldığı bütün kapılar oğlancağızın suratına kapanmış. Çuvaldan akan kanı gören, korkudan dolayı yanaşmak istememiş. Oğlan hayal kırıklığı yaşayarak eve dönünce babası, bu çuvalı şimdi de benim dostuma götür bakalım diyerek oğlunu göndermiş. Oğlan adreste yazan evin kapısını çalıp, kendini tanıtmış. Kapıyı açan adamda, sen falancanın oğlusun değil mi ?diyerek çocuğu arka bahçeye almış ve çuvalı beraber gömmüşler. Üstüne de çocuğun kan ter içinde olduğunu görünce, su ikram etmiş. Bu da yetmemiş çuvalı gömdüğü yer belli olmasın diye üzerine sarımsak ekmiş. Oğlan, ben artık gideyim demiş. Adam da babana, sarımsak tarlasına gözüm gibi bakıyorum dediğimi iletirsin demiş. Oğlan eve gelince olanı biteni babasına anlatmış. Senin gerçekten dostun var, benim sıradan arkadaşlarım var demiş. Yok demiş babası, dur daha bitmedi. Bundan sonra gerçek dostluğun ne demek olduğunu anlayacaksın demiş. Şimdi tekrar dostunun yanına git, kapıyı açar açmaz yüzüne okkalı bir tokat at demiş. Oğlan da bunu nasıl yaparım diye düşüne düşüne yola koyulmuş. Kapıyı çalmış ve adam kapıda belirir belirmez babamın size iletmek istediği bişey var demeden yüzüne okkalı bir tokat yapıştırıvermiş. Adam da yediği tokatın şaşkınlığını üstünden attıktan sonra benimde babana iletmek istediğim bişey var demiş. Söyle o babana, biz bir tokada sarımsak tarlasını satmayız demiş. İşte o zaman anlamış çocuk, hakiki dostluğun ne demek olduğunu. Hakiki dostlarımızın kıymetini bilmeliyiz. Bazen öyle anlar gelir ki can bağı, kan bağından daha çok fayda sağlar. Ki, nitekim bunu herbirimiz hayatımızda deneyimlemişizdir. Hüzünlerimizde omzuna baş koyup derman bulabileceğimiz dostlar biriktirmek dileğiyle… Tüm dostlarıma sevgilerimle. İyi ki varsınız. Kalın sağlıcakla.