Yaşamın içinde hayallerimizin peşinde koşma hevesindeyken ya da isteklerimizi yapmaya çalışırken, bizi sarsan, durduran, bazende geri adım attıran " elalem ne der" baskısıdır.
Hayatımıza hiçbir katkı sağlamamış ya da herhangi bi etkisi olmayan bir çok insanın fikri yüzünden yapmak istediklerimizi erteleyip, vazgeçmişizdir.
Bişeyi o kadar yapmak isterken " elalem ne der" den korkuyoruz. Belki yeterince istemiyoruz. Elalem ne derse desin, benim ne dediğim önemli diyemiyor muyuz? Ne bize bu geri adımları attıran? Elalem kim aslında, Bizim cesaretsizliğimiz mı? Yapamayacağına inandığımız şeyler için kullandığımız bir paravan mı?
Gerçekten başkasının düşüncelerini bu kadar önemsiyor muyuz? Bizim hayatımız onların biizm hakkında düşündüğünden daha mı önemsiz, neden kendimizin önüne başkalarını koyuyoruz ki?
İnsanı hayatta tutan hayalleriyse ve hayata bağlayan, en büyük mücadeleyi hakeden de onlardır. Ne zaman merkezi kendimiz olmadığımız meşgalelerle oyalamış yaşama amacının yönünü değiştirdiğinde ya da saptırdığında hep bi hayat elinden kayıp gidiyor hissi ya da yaşamamışım hissi ara ara insanı bi yoklar.
Sonra merkeze koyduğun şey kaybolduğunda bu evlat, aile,eş, iş her neyse boşa giden yılların, emeklerin pişmanlığı içini kaplar. Belki de kaplamaz o zaman şanslısın ama bu kesim çok az üzgünüm.
Hayatını ben merkezli yaşayıp bencil ol demiyorum. Sadece yaşayıp giderken yapmak istediklerinden başkalarının arzuları ya da düşünceleri yüzünden vazgeçme. Yaşamak için tek bir şansımız varsa onu dolu dolu en güzel haliyle yaşa.
Nadide Hayat filminde Demet akbağ' ın en muhteşem repliğiyle yazımı bitirmek istiyorum.
" Bu hayat benim, yarısını başkaları için yaşadım, geriye ne kadar ömrüm kaldı bilmiyorum. Belki 40 yıl belki 1 gün. Geriye kalan hayat benim ve nasıl istiyorsam öyle geçecek."
Hayatına sahip cık, ondan başka yok.