Bir kavim, bir topluluk nasıl hayra erer?
Peygamber Efendimiz bir rivayete göre diyor ki;
"Allah bir kavmin hayrını murat etti mi, bir topluluğun, bir milletin, bir kavmin hayrını istedi mi; “din âlimlerini, dini derinlemesine ve doğru olarak, geniş bir anlayışla, güzel bir şekilde bilen âlimleri çoğaltır.”
"Cahillerini de azaltır.”
Bu Allah'ın bir lütfudur. Bir milletin içinde âlimlerin artması, cahillerin azaltılması Allah tarafından o kavme bir lütuftur, ihsandır, ikramdır.
"Öyle bir toplumun içinde fakih, dini iyi, derin, geniş, sağlam bilen âlim kişi konuştuğu zaman, yardımcılar bulur, destekçiler bulur, onu sevenler bulur. Sözü geçerli olur, uygulanır. Cahil de tabii her zaman, her yerde vardır. "O da konuşabilir, konuşur ama "sus” denilir, susar, hükmü olmaz; cahilin cahilliğinden dolayı zararı olmaz. İyi niyetli bile olsa cahil, konuşması zararlı olduğundan, susması uygun olur, bastırılması uygun olur.
Aksine, bilakis, bunun karşılığı olarak: "Allah bir kavme kızıp da onun şerrini, kötüye gitmesini murat ederse…”
Çünkü mukadderat onun eliyle oluyor. Takdiri, kalemi ne yazarsa, sonuç itibariyle kâinat ve toplumlar, insanlar, kişiler, varlıklar o kaderin çizgisinde gidiyorlar.
"O zaman cahillerini çoğaltır. Dini bilmeyen cahil insanlar çoğalır. "Fakihler azalır.”
Nasıl azalır?
Vefat ederler, azalır. Din ilimlerine rağbet olmaz, azalır. Harp, darp çeşitli şeyler olur, âlimler azalır.
"Bu durumda, böyle bir ortamda cahil konuştuğu zaman destekçiler bulur, yardımcılar bulur, cahilin sözü geçer, hükmü geçer. “Yanlışlıkları gören âlim, fâzıl kimse kalkıp bir şey söylemeye kalkışınca, başlayınca; "kahrolunur, ezilir, susturulur, konuşturulmaz.”
Cehaletin hâkim olduğu bir toplum da ezilir, yenilir, tarihin sahnesinden silinebilir; Allah saklasın. Tarih boyunca böyle olmuştur.
Mesela, Büyük Selçuklu Devleti'nin genişlemesi, büyümesi nasıl oluyor?
Medreselere çok büyük bir önem veriliyor. Her yerde Nizamiye Medreseleri kuruluyor, çok büyük âlimler yetişiyor.
Osmanlı Devleti'nin gelişmesi nasıl oluyor?
Anadolu'da yetişen alim, fâzıl kimselerin, hatta başta Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Efendimiz'in yaktığı meşale, ışık; Ahmed-i Yesevî hazretlerinin,Hacı Bektâş-ı Velîler'in çalışmalarının sonucudur. Bir fidan dikildiği zaman hemen meyve vermiyor, büyüdüğü zaman meyve veriyor. Ama o fidanı kimin diktiği çok önemli.
Osmanlı'nın o başarısı ondandır. O mübareklerin telkinleriyle, işaretleriyle, irşatlarıyla, çalışmalarıyla kurulduğundan, ilim çok rağbet gördüğünden, her yerde medreseler yapıldığından, Osmanlı nerede bir şehri fethetmişse, oraya mektep medrese yaptığından, âlimler çoğaldığından yükselmiştir. Asrının çizgisinin üstünde, ilerisinde gitmiştir. Düşmanları toplu toplu geldikleri halde, birleşerek geldikleri halde yenmiştir. İlerlemiştir, yükselmiştir.
Fatih Sultan Mehmed bir dâhîdir. İstanbul'u alırken kullandığı usuller, imkânlar, aletler çok önemli. Onun başarmak için tutturduğu yolu, numune bir kişiliği var. Peygamber Efendimiz de zaten hadîs-i şerîfinde bildirmiş:
"İstanbul muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden ordu ne iyi bir ordudur, o ordunun komutanı ne iyi bir komutandır.” diye medheylemiş. O medhe layık bir kimse.
İlk zamanlar âlimlerin hâkim olduğu bir devlet idi. Sonraki zamanlarda âlimler ikinci plana itilince, vezirler vesâireler sözü ele alınca, saray entrikaları işe tesir etmeye başlayınca, âlim kahrolunca, cahillik çoğalınca, âlim ezilip titreyince, asılıp kesilince işler tersine dönmüştür. Çünkü ilerlemek, yükselmek, çalışmak olmadan bir millet durduğu yerde durduğu gibi bile kalmıyor. Mutlaka atılmak, çalışmak ve ilerlemek lazım!
Duraklamak, artık ölüme mahkûmiyet demek oluyor. İlimde öncülüğü kaptırmamak lazımdı veyahut yarışı bırakmamak lazımdı. Bizden geri milletler bizden ileri gidiyor diye göz açmak lazımdı, çalışmak lazımdı. Bunlar yapılmamıştır.
Bunları niçin söylüyoruz: "Günümüzde örnek alalım, tarihten, olaylardan ibret alalım da kendimizi düzenleyelim!” diye söylüyoruz.
Bugün gerçek âlimlere ne kadar ihtiyacımız varsa, bir o kadar da onlara değer veren adil idarecilere ihtiyacımız var.
İdarecileri uyaracak, ikaz edecek, yanlışlarından vazgeçirecek cesur âlimlere ne kadar ihtiyacımız varsa, bir o kadar da âlimin sözü, ikazı nefsine ağır gelse de ona uyacak, ikazını baş tacı edecek adil idarecilere ihtiyacımız var.
Selam olsun hak söze uyanlara...