Kısa vadeli sevinçleri “mutluluk”, acı ve tatlı olayların içinde herkesin kontrolünü kaybettiği anda bile kalbin itminanını “iç huzuru” olarak tarif etmek mümkündür. Huzur; güvenli alandır, konfor alanıdır. İnanmak huzura uzanmaktır. İnandığımız değerler güçlü ise huzurluyuz. O halde en güçlüye inanan en huzurlu en güvenli alandadır diyebiliriz. Tüm güçler fanidir, gelip geçicidir sadece Yaratandır; baki olan, gücü eksilmeyen var olan… Mutluluk, olmasını istediğimiz neticelerin bizi sevindirmesidir. Çağımız modern dünyasında hedeflenen başarılar, maddi ve manevi menfaatler mutluluk sebebidir. Günümüz manevi menfaatlerin de sonunda maddi bir çıkar hedeflenir. Kazanılan bir sosyal statü, mevki, makam ve şöhret neticesinin maddi menfaatlere dönüşme ihtimali yüksektir. Onca kazanılan başarıların sonunda, “Bunlar boş şeyler, insan iç dünyasına dönmeli, hayatı ıskalamaktan vazgeçmeli” diyen birçok ünlü vardır. Mutluluk için peşinden koştuğumuz ömür sona yaklaştıkça, elde edilen başarıların sevinci bittiğinde, insan eğer vicdanını köreltmemişse bir muhasebe yapar. Çoğuna bu muhasebe de nasip olmaz… Elde edilen başarıların ardında başkalarının gözyaşı, bedduası olabilir, ne acıdır ki kararmış vicdanlar bunu hissetmez. Eğer hala insanlık yitirilmemişse, vicdan azabı içten içe kemirir durur beyinleri. Bu noktada vicdan rahatlatacak göstermelik çabalar da kifayetsizdir. Çıkar yol insanın hatalarıyla yüzleşmesi, yaptığı zulümleri ikrar etmesi ve telafisi için hak sahiplerinden helallik dilemesidir. Kibir insanı bu aşamada engeller, dolayısıyla onca başarılar, servetler, makamlar ve saltanat insana iç huzurunu asla sağlamaz. Ne yazık… İlahi adalet elbet vardır. Her toplum layık olduğunu er ya da geç bulur. Toplumların huzuru da bireysel huzurdan farksızdır. Kültürel ve sosyal olarak huzuru hak etmek için toplumun üzerine düşeni yapması gerekir. Güvenlik güçlerinin “huzur operasyonları” diye zaman zaman yaptığı çalışmalar tek başına yetersizdir. Alkış tutulan, desteklenen fikirlerin topluma yansıması mutlaka olacaktır. Ancak üzerine düşeni yaptığı halde tek huzurlu günü olmayan bir toplumda bile insan, huzur içinde yaşayabilir. İç huzuru; sorumluluklarının farkında olup, çaba sarf eden, iyilikten, güzellikten yana tavır alan, kötülüğe karşı çıkanların hakkıdır. Belki servet sahibi olmayabilirler ancak içlerini kemiren vicdan azabı yerine gönüllerine inşirah veren iç huzuruna sahiptirler… Muhabbetle…