Bölgemiz, büyük bir siyasi ve insani krizle karşı karşıyadır. Otuz yıldır devam eden Afganistan Savaşı, on yıldır devam eden Suriye iç savaşı Türkiye için birçok sonuçlar meydana getirdi. Bu sonuçların vatandaş için en açık tarafı ise ülkemize yönelen mülteci akınıdır.

Suriye’de devam eden savaş nedeniyle bugün ülkemizde 3.500.000 kayıtlı göçmen bulunuyor. Ne kadar kayıtsız göçmenin bulunduğu hakkında ise tahminden öte elimizde hiçbir veri yok; tahminler 6.500.000 ile 8.500.000 göçmen olduğu yönünde. 2011’de ülkemize göç dalgası yöneldiğinde siyasiler tarafından bu insanların geçici olarak, barış sağlanana kadar ülkemizde bulunacağı söylendi. Fakat geçen yıllar gösteriyor ki; Suriye hala barışa uzak bir noktada.

Afganistan’da ise Amerikan birliklerinin çekilmesi ve ülkenin Taliban Tarafından ele geçireceği korkusuyla yeni bir göç dalgası başladı. Bu mültecilerin birçoğu, Türkiye üzerinden Avrupa Birliği ülkelerine ulaşma hayalleri kursada, şu veya bu sebepten ötürü, ülkemizde daimi olarak kalmak hatta vatandaşlık elde etmek arzusundadırlar. Avrupa birliği ile yapılan Suriyeli mültecileri kabul anlaşması nedeniyle, bu kişiler ülkemizin sağlık ve eğitim altyapısından bila bedel istifade etmektedirler. Ekonomik krizin bu kadar kötü olduğu; vatandaşın temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığı ve en temel ekonomik güvencelerden güvencelerden yoksun olduğu bir dönemde, mültecilerin ekonomik yükünü üstlenmek Türkiye’nin görevi olmamalıdır.

İstanbul’da son zamanda yaşanan kapkaç olaylarının herhangi bir kaydı bulunmayan kişiler tarafından işleniyor olması; Kadıköy Moda sahilinde Taliban bayrağını açılması; en son Alanya plajında Afganistan bayrağı açılması, ülkemize kimliği ve geçmişi belli olmayan yüz binlerce insanın dahil olduğunu gösteriyor.


Uluslararası toplumun kuvvetli desteği olmadan, bu bölgelerde barışın tesis edilmesi mümkün değildir. Türkiye’nin kısıtlı imkanlarıyla bu ülkelerde istikrar sağlaması da mümkün değildir. Erdoğan yönetimine yönelen antipati nedeniyle, Türkiye uluslarası barış inisiyatifine de ön ayak olamaz. O halde bizim yapabileceğimiz tek şey: sınırlarımızı güvenli bir hale getirmek ve bu insanların ülkemize girişini olabildiğince engellemektir. Bu amaca ulaşmak içinse İran sınır hattımız boyunca geçişlerin yaşandığı bölgelere boydan boya sınır duvarı inşa edilmeli ve bu duvar, 7/24 elektronik vasıtalarla gözetlenmeli ve denetlenmelidir. Bu insanların temel ihtiyaçları ise bulundukları ülkelerde kurulacak insani yardım merkezleri aracılığıyla sağlanmalıdır.

İktidarın göç konusunda herhangi bir strateji ve planlamaya sahip olmaması, halkın bu problemle başabaşa kalması anlamına gelir ki; kitleler buna çözüm üretemez. Sonu hüsranla biter.