Dedem rahmetli, “Dilden konuşulan söze kalpten konuşulan kalbe tesir eder” derdi…
Aslında hep aradığımız hasretini çektiğimiz de candan olan sevgi dediğimiz bu samimiyet değil mi? Nerede o eski komşuluk, nerede o eski çocukluğumuz, aile yuvasının sıcaklığı, bayramlar vesaire…
Kalpten sevmek, menfaat gözetmemek, fedakârlık yapmak kalp safiyeti için olması gereken düsturlar. Sevdiğine, değer verdiğine yaptığı fedakarlığı, iyiliği söylemekten duyulmasından ar eden koca yürekli insanlar nerede? …
Aşk, sevda, dava ağzımızda kolayca çiğneyip attığımız sakız olmuş. Allah sevdiği kulunu, diğer sevdiği kullarına da sevdirirmiş. Cömertlerin en cömerdi Allah, insanoğluna verdiği sonsuz nimetler karşılığında sadece O’nun yaratıcılığını tasdik etmemizi ve birbirimizi sevmemizi istiyor. Sevme niyetini güdenlerin nasıl bir yol gitmesi ehline malumdur.
Çıkar ve menfaat olmayan iyilik sevgidir, gerisi lafugüzaftır, söylemdir, aldatmadır, algıdır…
Çağımız bizi algıya kurban etmiş, korunmasız ve ürkek yapmıştır. Yeni dünya düzeninden bahsedenlerin, kuklacıların tam da istediği budur. Samimiyet duygusunun hatta neredeyse duygunun vicdanın tamamen yok olması, robotlaşmış bencil bir neslin türemesi, farkındalığı olanların da korkması ve bu durumu kabullenmesi…
Algı ile yönetilen topluluklara; tarihsel geleneklerinden gelen kodlarına göre hamaset yapmak, süslü laflar ile gaza getirmek, dikkatleri başka yöne çekerek köleliğe razı etmek hatta bunu yaparken sahte kahramanlar yaratmak hem kolay yapılan hem de kolay sezilen işler değildir…
Küresel ölçekte dünyaya nizam vermek isteyenlerin uzun çalışmalar sonunda elde ettikleri sinsi ve tehlikeli planları anlamak ve ona göre tedbir almak insanlığın kurtuluşu için ne kadar da önemlidir...
Akıllı telefonlarımızdan, sosyal medyadan veya televizyon ekranlarından bize gösterilen savaşın tarafları kimler? Neden aynı ırktan olan iki modern ülke arasında bir savaş var? Masum insanlar neden ölüyor? Aldığımız cevaplar perde arkasındaki hakikati gizliyor mu?
Ortadoğu’da, Afrika’da yıllardır süren işgallerin, demokrasi getirmek için binlerce kilometre uzaktan gelip kan ve gözyaşı bırakanların samimi olmadıklarını anlamak için daha ne kadar algıya tabi olacağız?
Şüphesiz uzmanlık isteyen bu sorulara cevap vermeden önce biz ne kadar samimiyet sahibiyiz? Yolumuz ne kadar doğru?
Bir defa da dingin bir kalple sağlıklı düşünmeyi denesek!