Ülkemizde, ilk kurulan mahalli idare birimi, belediye anlamında, 1855 yılında Şehremâneti adıyla oluşturulan İstanbul Belediyesidir. Belirlenen sınır içerisindeki bağ, bahçe, tarla ve otlak gibi; o şehirde yaşayanların ortak malına emanet deniyordu. Bu yönüyle Belediye Başkanı da o emanetlere sahip çıkacak kişi oluyordu… Demokrasilerde halkın iradesine en yakın seçimler, belediye seçimleridir. Her ne kadar partiler aday belirlerken çeşitli faktörleri de göz önünde bulundursa da seçilme ihtimali olmayan aday göstermek istemezler… Çağımız; ideolojilerin törpülendiği, fikirlerin ve projelerin çok fazla dikkate alınmadığı, güçlünün haklı gösterildiği, iyinin horlandığı, kötünün alkışlandığı sanal bir gerçekliği yaşıyor. Bu açıdan bakınca, nüfusu çok kalabalık olan, büyük kentler için belediye başkanlığının şehrin hizmetlerinden başka misyonları da olması muhtemeldir. Dolayısıyla, partilerin aday belirlerken, bu faktörü de göz önüne aldığını söylemek mümkündür… Bazen parti taassubu veya lider sevgisi, seçmenin önüne konulanın seçilmesine yetmeyebilir. Özellikle de çok büyük olmayan, nüfusu az olan beldeler için bu geçerlidir. Seçmen tanıdığı, bildiği komşusunu, yıllardır gönül verdiği partisine rağmen destekleyebilir… Halkın değer yargıları, hassasiyeti ne ise hangi terazi ile ölçüyorsa belirleyici kriter odur. Öyle bir beldeki, halkı bilinçli; şehrine yapılan altyapıyı, belediyenin gelirini giderini takip ediyor, kamu arazilerinin korunup, korunmadığını biliyor, kimlerin devlet imkanlarını kullanarak servet sahibi olduğunu, kimlerin torpil ile iş gördüğünü takip ediyorsa orada algı, olgunun önüne geçemez… Halkın iradesi, eğitim durumu ve seçmen bilinci partilerin dikkate aldığı göstergelerdir. Cehaletin, aidiyetin hatta fakirliğin bile şehremini seçerken belirleyici olduğu söylenebilir… Kadim medeniyetimiz görevi emanet bilip, şehrin en güvenilir, en liyakatli kişisine tevdi edilmesini tavsiye etmiştir. Ömer’e sunulan çeşitli güzel yemekleri yemediği, halkın yediğinden daha lüks yemek yemenin sorumluluğunu bile yüklenmediği bilinmektedir. Fırat’ın kenarında kurtun kaptığı koyundan kendisini sorumlu tutması, sadece laf olsun diye söylenilecek bir durum değildir, hakikattir bilene… Elbette şehremini olmak; hayır kapılarını açarak, şehrin sorunlarını çözerek, kaynaklarını verimli kullanarak adil ve dürüst bir yönetimle çok itibarlıdır. İtibar; makam ve para ile sınırlı kalırsa, geçici olan bir koltuktan sonra arkasından hayırla yad edilmez. Ahiret ise ayrı bir hesaptır…