İyi olmayan insanları, toplum düzenini bozan insanları, kötü vatandaşları da o kötülükleri yapmalarını engelleyecek şekilde faaliyette bulunacak ve çalışmalar yapacak. Bütün gayretini gösterecek. Bu gayretini göstermediği zaman ceza kendisine de gelecek. Kadim medeniyetimizde sadece bir suçu işlemekten dolayı ceza gelmiyor, suçu işlemediği halde suça müsamaha etmekten de ceza geliyor. Göz yummaktan, aldırmamaktan, vurdumduymazlıktan da ceza geliyor. Vazifeyi yapmamaktan dolayı da ceza geliyor. Bu çok yüksek bir vasıftır. Dinimizin bizlere yüklediği ödev, son derece modern, modernlerin moderni, ilerilerin ilerisi, çağlar üstü güzel bir sistemdir.
O halde nasıl yaşayacağız?
Allah’ın emirlerini öğreneceğiz.
Allah’ın emirlerini nereden biliyoruz?
Peygamberimiz’e indirmiş olduğu vahiylerin toplamı, mesajların toplandığı yer olan Kur'ân-ı Kerîm… Onu öğreneceğiz.
Allah melek vasıtasıyla ve başka usullerle, şekillerle Peygamberimiz'e kendi mesajını vahyetmiştir, ulaştırmıştır, bildirmiştir. Peygamber Efendimiz de "Allah bana bu mesajı gönderdi, şu vahiy geldi, Kur'an nazil oldu." diyerek etrafındakilere bunu açıklamıştır. Etrafındakiler de (vahiy kâtipleri diyoruz) Peygamberimiz'e gelen vahiyleri kaydetmişlerdir.
Vahiy kâtipleri arasında kimler var mesela?
Ebû Eyyûb el-Ensârî de vahiy kâtiplerinden birisiymiş. İstanbul'un medâr-ı iftihârı, büyüğümüz. Haliç'te camisi olan, Eyyüb Sultan semtine ismini vermiş olan sahabi. İşte böyle vahiy kâtipleri Allah'ın emirlerini yazmışlar.
Allah'ın emirlerini almış olan Peygamberimiz'in davranışı nedir?
En güzel şekilde Allah'ın emirlerini uygulamak.
Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi anlayan kimdir?
Peygamberimiz.
Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi anlatan kimdir?
Peygamberimiz.
Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi yaşayan kimdir?
Yine Peygamber Efendimiz.
Allah hangi emri indirmişse, ilk uygulayan ve en mükemmel tarzda, en güzel, tam şekilde uygulayan Peygamber Efendimiz'dir. O halde onun hayatı, davranışları, sözleri, yatışı, kalkışı, harekâtı, sekenâtı hepsi aslında Kur'an-ı Kerîm'in bir çeşit açıklamasıdır; çünkü Allah'ın vahyi ona geliyor, o da Allah'ın vahyine göre hayatını düzenliyor.
Onun hayatı Kur'ân-ı Kerîm'in uygulanışının modeli, tablosu, manzarası olarak karşımızda bulunuyor. Binâenaleyh Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfleri de Kur'ân-ı Kerîm'in en güzel açıklaması durumundadır. O halde Kur'ân-ı Kerîm'in, Peygamber Efendimiz'in iyi anlaşılması, Allah'ın mesajının tam anlaşılması, Allah'a en güzel kulluk edilebilmesi için bizim Kur'ân-ı Kerîm'i, Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini bilmemiz gerekiyor. Biz 1400 küsur yıl sonra dünyaya gelmişiz. Bizim gibi ne kadar insan var… Aynı durumda bizden ne kadar ihlâslı, bizden ne kadar Arapça'yı daha iyi bilen, takvâsı ileri, güzel ahlâklı, âlim, fâzıl, kâmil insanlar gelmiş geçmiş. Onlar da bu emirlerin karşısında sorumluluk duygusuyla iyi insan olayım diye çalışmışlar. Ömürlerini geçirmişler. Bir kısmı eserler yazmışlar, çok güzel eserler…
Misal: Büyük Filozof İmâm-ı Gazzâli’nin İhyâu ulûm'u. Muhteşem bir eser. Bunun gibi çeşitli eserler yazılmış. Büyük tecrübeler geçirilmiş. Birçok dînî meseleler detaylı bir şekilde münakaşa, müzakere edilmiş. Herkes o konudaki fikrini söylemiş. İslâmî ilimler gelişmiş. İncelikler çok güzel öğrenilmiş ve açıklanmış.
Bunları şu bakımdan söylüyorum: O büyüklerimizin, âlimlerimizin, müçtehitlerimizin, o kâmil, evliyâ, salih insanların da tecrübeleri bizim dini daha iyi anlamamız, kafamıza takılan problemlerin cevabını daha iyi bulmamız için mutlaka gerekli.
O halde âlim ve fâzıl selef-i sâlihînimizi de öğreneceğiz. Takip edeceğiz. Onlar bizim dînî kültürümüzdür. Oradan da İslâm'ın neresinin daha mühim olduğunu, hayata nasıl tatbik edileceğini bileceğiz. Tamam, bunları bildik; Kur'ân-ı Kerîm, hadîs-i şerîf, icmâ-ı ümmet, kıyâs-ı fukahâ, salihlerin yaşayışı… Tamam, İslâm belli.
İslâm meçhul değildir. İslâm bellidir, âşikârdır, pırıl pırıldır. Hedefi gün gibi göstermiştir. Hiç tereddüt yoktur. Ulemânın arasındaki ihtilaflar detaydadır. Hiçbir kimse kalkıp da içki helâldir dememiştir. Aklı korumayı hedef alıyor çünkü dinimiz. Hiçbir kimse kalkıp da haksız kazancı savunmamıştır, rüşveti, hırsızlığı savunmamıştır, çünkü alın terini ve hakkaniyeti esas alıyor dinimiz. Onun için bunlara bakarak İslâm'ı yaşamaya çalışacağız.
Kâfi mi?
Değil. İslâm'ı yaşatmaya da çalışacağız. Bu yaşatmak da iki şekilde oluyor:
İslâm'ın güzelliğini kaynağından yeni nesillere öğretmek şeklinde...
Kötülüğü engellemeye çalışmakla...
Muhabbetle...