Meme kanserinin farkındalık ayında Alanya Posta TV’de yayınlanan Gaye Coşkun’un sunduğu Haberin Manşeti programına konuk olan ALKÜ Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Hasan Çalış, kansere yönelik bilgileri canlı yayında aktardı. Canlı yayına aynı zamanda meme kanserini yenen CHP Alanya İlçe Kadın Kolları Başkanı Didem Karagöz de katılarak, kanser sürecinde yaşadıklarını anlattı.
HER 8 KADINDAN BİRİ…
Çalış, meme kanserinin son dönemde en fazla görülen kanser türü olduğunu belirterek, “Meme kanseri bizim bu zamanda daha çok gördüğümüz bir kanser türü. Meme kanserinden dünyada yıllık ortalama 2 milyonun üzerinde kadın tanı almakta. Türkiye için bu rakamı yıllık 20 binin üzerinde söyleyebiliriz. Aslında tüm kanser türlerinde artış var. Dünya sağlık Örgütü’ne göre 2030 yılında öngörülen yeni meme kanser tanısı sayısı 27 milyonun üzeri. Toplam 75 milyon gibi kanserli hasta sayısının olması öngörülüyor. Her 8 kadından bir tanesinin hayatı boyunca meme kanserine yakalanma olasılığı var. bu farkındalığı oluşturma amacımız hastaların veya insanların kanser tanısı almadan önce veya erken döneminde tanı alabilmesi. Bu sayede hem hastalığın kontrolü, hem hastaya olan maliyeti gibi konularda bir avantaj yakalamak amaçlanmaktadır” diye konuştu.
ŞİKAYETLERDEN EN FAZLASI MEMEDE AĞRI
Meme kanserinin en büyük belirtisinin memede ağrı olduğuna dikkat çeken Çalış, ” Hastalardaki şikayetin büyük bir kısmını memede ağrı şikayeti oluşturmakta. Meme kanserinde eskiden olduğu gibi bir yara şeklinde belirti veya ilerleme görmüyoruz. O tür gördüğümüz vakalarının sayısı gün geçtikçe daha da azalmakta. Memede ele gelen kitle, bir şekil bozukluğu veya iki meme arasında asimetri en sık gördükleri şikayetler. Biz bu hastalığı hastanın bir şikayeti oluşmadan da yakalayabilmekteyiz. Asıl amacımız bu. Bazen memede hiç bozukluk olmadan, koltuk altından da şişlikle yakalayabilmekteyiz” dedi.
40 VE 50 YAŞ DİKKAT
Meme kanserinde yaşın önemine dikkat çeken Çalış, “Kesinlikle önemli. Meme kanseri aslında 40-50 yaş üzerinde dünyada daha sık görülmekte. Özellikle menopoza giriş ve menopoz sonrası dönemde artış gösteriyor. Ama biz ülkemizde genç yaşlarda da biraz daha sık görmekteyiz. bunun en büyük etkeni, ülkemizdeki genç yaş nüfusunun fazla olmasına bağlayabiliriz. Meme kanseri için en büyük risk faktörü kadın cinsiyeti. Onun dışında menarş dönemi, geç menopoza girmek, erken adet veya menopoza girme süresi ne kadar uzunsa mağzuriyet daha fazla olacağı için risk atmış oluyor. Özellikle 1 ve 2 derecede kuşak akrabaları olan meme kanseri hastalarımız da özellikle dikkat ettiğimiz hasta grubumuz oluyor. Bu hastalarda herhangi bir belirti olmasa bile grubunda oldukları için biraz daha yakından takip etmemiz gerekiyor” dedi.
ERKEN TANININ ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKTİ
Erken tanının ölüm oranlarını azaltığını söyleyen Çalış, “Sağlık Bakanlığı’nın bu konu ile ilgili bir uygulaması var. Erken taramayla erken tanının ölüm oranını yüzde 40 oranında azaltığı gösterilmiş. Genel cerrahi kliniklerimizin dışında aslında hastalarımızın ulaşabileceği kanser tarama merkezleri var. O merkezlerden bir tanesi Alanya’da da var. 40 yaşın üzerinde ise orada bir tarama mamografisi çekilebiliyor. 40 yaşın altındaysa bir hekim tarafından muayene edilerek hasta sonrasında bize yönlendiriliyor. Biz aslında yaş aralığına göre hareket ediyoruz. Öncelikle risk grubunda mı değil mi? Meme kanseri için kolaylaştırıcı faktörler var mı? Yaşam tarzı,özgeçmişi… Bunların hepsini sorguluyoruz. Meme ile ilgili bir gelişimsel sonuç olarak 40 yaşın üzerini mamografiye alıyoruz. Çünkü 40 yaşın altında memenin yağ doku oranındaki değişiklikten dolayı mamografinin genç yaşta tanı verme veya lezyonu yakalayabilme özelliği azalıyor. Bunun dışında MR, biyopsi gerekiyorsa biyopsi de yapıyoruz.
’25 YAŞINDAN SONRA KENDİNİZİ MUAYENE EDİN’
25 yaşından sonra her hastamızdan kendi kendine muayene etmesini istiyoruz. Bu da aslında tarama programının bir parçası. Amacımız hastanın normal meme yapısını öğrenmesi. Herhangi bir değişiklik, kitle, şekil bozukluğu veya asimetri varsa bunu kendisinin de fark edebilmesi amacımız. Menopoz sonrasında da hastalarımızdan her ayın başında veya kendileri için bir tarih seçmesini istiyoruz. Ayda bir şekilde kendi kontrollerini yapmasını istiyoruz. Eğer bir bulgu yoksa hastalarımıza 1 yıl sonra tekrar kontrol edelim demekteyiz. Çünkü yıllık Ekim muayenesini meme kanseri taramasında mutlaka önermekteyiz. Eğer ek bir lezyon yoksa, risk faktöründe değilse, hastanın özgeçmiş hikayesi yoksa, yaşam tarzında meme kanserine önayak olabilecek bir durum yoksa genellikle bir yıl yeterli oluyor. Ama tabii bazen özel durumlarda olabiliyor” dedi.
‘DEZAVANTAJ DEĞİL’
Onkoloji kliniğinin olmamasının Alanya’da bir dezavantaj olmadığını söyleyen Çalış, “Meme kanseri tanısı alan hastalarımız var. Alanya’da şu an mevcut onkoloji kliniği olmadığı için özellikle rutin pratikte gördüğümüz ciddi kayda değer veriler olduğunu biliyoruz. Hastanın tedavisinin tümünü burada yapmayı arzu ediyoruz. Amacımız şu anki hastanemizi daha iyi şartlarda bütün hizmet verebilir bir konuma getirmek. Bu da biz çalışanlara düşüyor. Meme kanseri bir hastanın başka kanser hastalıkları varsa onları burada ayırt edebiliyoruz. Burada onkoloji kliniğinin kurulmamış olması hasta için bir dezavantaj değil. Zaten bizim dirsek temasında bulunduğumuz arkadaşlarımız mevcut. Hastanın tercihine göre onları o arkadaşlarımıza yönlendiriyoruz. Aslında hastanın kaybettiği hiçbir şey yok. Ama şu anda öyle bir algı var.” dedi.
‘6 AYDA BİR YAPTIRMALARI LAZIM’
Meme kanserinin oluşumundan bahseden Çalış, “Meme kanserinin büyük bir kısmı sonrasında gelişebiliyor. Hastanın kalıtımsal sorunu olmayıp zaman içerisinde hücrede yapısal değişiklikler, mutasyonlar neticesinde kanser gelişebiliyor. Meme kanserlerinde genetik geçiş %10, %13 . Genetik geçişleri iki alt gruba ayırmakta fayda var. Bir tanesi aileden geçen genetik bozukluk, diğeri de hastanın yaşamı boyunca çeşitli maruziyetlerden dolayı hücresel düzeyde değişikliklerle olan mutasyonlar. Hastanın risk faktörlerini sorgulamamız gerekiyor. Krizi yönetmek için tek bir doğru yok. Hastaya sunduğumuz birkaç seçenek var. Bunlardan bir tanesi hastanın iki taraflı memesini aldırması. Bu cerrahi bir yöntemdir. Cerrahi olmayan yöntemde ise koruyucu onkoloji ilaçlarımız var. Üçüncüsü ise hastaları takip edebiliyorsunuz. Örneğin mamografinizi hastalarda 6 ayda bir yaptırmanız gerekiyor. Ultrasonun uzun yine benzer şekilde 6 ayda bir yaptırmanız gerekiyor . Yılda 1 defa mutlaka MR görüntülenmesi gerekiyor. Burada olay tamamen hastanın risk grubundaki durumu ve isteği” dedi.
HASTANIN KLİNİK EVRESİNE GÖRE KARAR VERİLİYOR
Tedavi sürecini anlatan Çalış, “Meme kanserinin tedavi süreci bir evrimleşme geçiriyor. Eski zamanlarda meme alınmasının yanında koltuk altındaki kas yapıları da alınıyordu. Daha sonra o kadar büyük bir cerrahi gerek kalmadığı fark edildi. Yıllar sonra meme koruyuculuğu dediğimiz yani hastanın memesinin bütününü çıkarmadan ilgili patolojik alana güvenli onkolojik sınırlar içerisinde çıkartıp hastanın koltuk altının temizlenmesi işlemiydi. Daha sonrasında bu işlem yine küçülmeye devam etti. Şimdi hastalarımızda amacımız tamamen memeyi koruyabilmek. Hastadan memenin tamamını çıkartmayı çok istemiyoruz. Özel durumlarda halen yaptığımız hastalarımız oluyor ama şu andaki amacımız memeyi mümkün olduğu kadar koruyabilmek. Çünkü meme sosyal bir organ. Hatta şu çok popüler oldu meme alındıktan sonra estetik işlemler yapılabiliyordu yeni bir meme dokusu veya çeşitli protezler yardımı ile yapılabiliyordu. Şimdi aynı bölgede hastanın kendi dokusundan bir estetik işlemi yapabiliyoruz. Şu anki memenin cerrahisi tamamen memeyi korumak ve sosyal anlamda estetik olayını devam ettirme üzerine çalışıyor. Yine hastaya göre bu işlemi yapıyoruz. Bazı hastalarda ameliyat öncesi ilaç ve ışın tedavisi, kemoterapi verilmesi gerekebiliyor. Bu tamamen hastanın yakaladığımız durumdaki başka bir yerde yayılımı var mı yok mu? Hastalığın klinik evresine göre karar veriyoruz” diye konuştu.
‘İLERLEYEN TÜMÖRÜ GÖREBİLİYORUZ’
Meme kanseri en az korkulacak tür mü? sorusuna cevap veren Çalış, “Geçmişe bakarsak geldiğimiz nokta sevindirici bir nokta. Tarama ve hekime artık çok rahat ulaşabiliyoruz. Devletimizin bu konudaki güvencesi büyük. Onun getirisi ile insanları daha erken dönemde yakalaya bildiğimiz kadarıyla insanlarımız daha rahat olabiliyor. İnsanların fark etmediği veya ilerlemeyen bir tümörü de görebiliyoruz” dedi.
‘GÜÇLÜ OLUNMALI’
Tanının konulmasının ardından psikolojik desteğinin önemine vurgu yapan Çalış, “Kesin tanı aldıktan sonraki psikiyatrik destek çok önemli. Çünkü bir anda hayata dair olan planlarınız, heyecanlarınız bir anda değişiyor. Bu bir süreç ama o geçiş dönemini kontrol altında tutup belki de destek almak gerekir. Burada yine aileye en büyük rol düşüyor. Özellikle 1. derece yakınlarının bu olayı kucaklayabilecek güçlü olması gerekiyor” dedi.
‘TESADÜFEN ÖĞRENDİM’
Meme kanserine yakalanan Karagöz, hastalığı öğrenme sürecini anlattı. Karagöz, “Kendi kendimi kontrol ederken öğrenebildin diyebilseydim ama maalesef öyle olmadı. Tesadüfen öğrendim. Elime yanlışlıkla değdi. Yanlışlıkla değmese belki de uzun bir süre farkına varamayacaktım. Kabul etmem çok zor oldu onunla yaşamayı” dedi.
‘İNKAR EVRESİ YAŞADIM’
Meme kanseri olduğunu öğrendikten sonra yaşadığı süreci anlatan Karagöz, “Fark ettikten sonra ilk olarak annemle paylaştım. Ellenildiği zaman sert ve büyükçe bir kitleydi. Kanser bana hiçbir zaman uğramaz diyordum çünkü bütün olumsuz faktörleri hayatından çıkartarak yaşamaya çalışırdım. Düzenli spor yapardım, düzenli sağlıklı beslenirdim. Doktora gittikten sonra bakar bakmaz ne olduğunu anladı. Ama beni kırmamak için hiçbir şey söylemedi. ‘Parça alalım’ dedi. Benim bunu fark etmem Temmuz ayıydı, doktora gitmem Ekim ayıydı. Bilinçli olalım diye hep aslında ahkam kesiyormuşum başıma gelince anladım. 4 aylık zamanda aslında inkar evresini yaşadım. Daha sonra bunu kabullendim. Ondan sonra süreç çok yorucu ağır ve yıpratıcı devam etti. Çünkü; doktorum bana kesin tanıyı koydu. Aile bireylerim üstlendikleri rollerin kimliğine bürünmüşlerdi zaten. Kız kardeşim hissettirdi ki asıl toparlayıcı, ana karakter olacaktı. O anda ben bir şeylerin eksik, yarım kaldığını hissettim. Biraz ailemin yanından ayrıldım kendi aralarında konuşmaları için. Biz de ilk tepki olarak soluğu Ankara’da aldık. Orada nasıl bir yol izlememiz gerektiğini belirledik. Cerrahi operasyon geçirdim. Ameliyat için hiç tereddüt etmedim. Daha sonra Antalya’ya döndüm ve Alanya’da bir onkoloji birimi yoktu. Bence doktorunuzla iletişim kurabiliyor olmak çok önemli. Çünkü uzakta yaşıyorsunuz en ufak bir sıkıntınız da doktora gitme imkanınız yok. Ben o süreci doktorumla rahat atlattım. Devletin imkanlarından faydalanmak istedim. Sağ olsunlar onlar da çok güzel ilgilendiler. Bu şekilde tedavi sürecine başladık. 2015 yılında öngörülen tedavim bitti. 2020 Mart’ında kontrole gitmem gerekiyordu pandemiden dolayı gidemedim” dedi.
‘HERALDE ŞU ANDA 140 YAŞINDAYIM’
Kanser boyunca çevre faktörünün kendisini etkilediğini söyleyen Karagöz, “En büyük sıkıntıya insanların acıtan kelimeleri ile yaşadım.
Saçlarımın döküldüğü dönemde bunu hiç dile getirmeyen arkadaşlarım ” sen her halinle güzelsin” dediler. Bu tip şeylere gerek yok. Güzellik ya da çirkinlik önemli değil. Karşınızdaki insan farklı bir şeyle mücadele ediyor. Herkes her şeyi biliyor ve anlatıyor. Onu yeme, bunu yeme, sen niye şeker yiyorsun? Sen neden tohum yemiyorsun? Bazen bu yolculuğumda keşke dedim, bazen isyan ettim. Bazen şükrettim, kavga ettim. Olgunlaştığını hissettiğim andan itibaren de hiç tanımadığım insanlara da bazen cesaret vererek, bazen sabırlarına ortak olarak ama her zaman umudu paylaşmak istedim. Umudumuza ortak olun, bizler de birilerinin umutlarına ortak olalım istedim. Bu hem psikolojik, biyolojik, hem de fiziksel bir yara. 2 yıl içinde 4 veya 5 kez operasyon geçirdim. Bunların hepsi vücudumda iz bıraktı. Ruhsal yaralarınızı ne kadar sarmaya çalışırsanız çalışın, sizin fiziksel yaranız zaten size bir şekilde onu hatırlatıyor. Olgunlaştım. Herhalde şu an 140 yaşındayım” dedi. -Ekmel YILMAZ