Türkiye’nin bu karanlık ve puslu vadisinde yaşananları anlattığımız bu yazıdaki kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.
Pazartesi akşamı Türk dizi tarihine bir yenisi daha eklendi. Reaksiyon, kısa bir süre içinde Türkiye’nin gündemine hızla oturacağa benziyor. Eminim diziyi izleyenlerin birçoğu gece yastığa başını koyduğunda aklından birçok düşünce geçirmiştir. Başımı yastığa koyduğumda bende bu düşüncelerden kendimi alı koyamadım. İçimi sıkıntılar bastı. Gün içerisinde işe gittiğimde bile hala bu düşüncelerin etkisinden kurtulmuş değildim. Bu yüzden bu yazıyı yazmaya karar verdim. İçimi kemiren bu düşünceleri sizlerle paylaşmanın beni biraz olsun rahatlanacağına inanıyorum. Dizinin finalinde gizli bilgileri öğrenmiş, iki bordo bereli Astsubayın sorgulanmak üzere İstanbul’a uçakla götürülüşü sırada uçağa konan bomba patlatılarak düşürüldü. Bu hayal ürünü bilgileri internetteki geçmişe dair bazı haber siteleri ve kaynakça içeriği taşıyan sitelere bakılarak verilmiştir.
30 Kasım 2007 yılında İstanbul- Isparta seferini yapan KK4203 sefer sayılı uçak, Süleyman Demirel Havalimanı’na inişe geçtiği sırada Isparta’ya 18 km mesafede Keçiborlu’da düştü. Uçaktaki nükleer fizikçiler, Türk Hızlandırıcı Merkezi Teknik Tasarımı ve Test Laboratuarları’nda görevli mühendislerin olduğu söylendi. Mühendislerin çok önemli projelerde çalıştığı iddia edildi. Ancak kazanın pilotaj hatasında kaynakladığı açıklaması yapıldı. Kazada ölen mühendislerden Boğaziçi Üniversitesi Profesör’ü Doktor Engin Arık, Doğuş Üniversitesi Profesör’ü Doktor Şenel Boydağ alanlarında uzman profesörlerdi.
ASELSAN mühendislerinin öldürülmesi yıllarca Türkiye’de tartışıldı. Hatta ASELSAN mühendislerinin cinayetleri birçok belgesele, kitaplara ve televizyonlarda da konu oldu. Gazeteci Metin Duvaklı’nın ASELSAN cinayetlerini yazdığı kitabı için katıldığı radyo programında şu bilgilere yer verdi. Duvaklı, 7 Ağustos 2006’da boğazı kesilerek aracının içinde ölü bulunan mühendis Hüseyin Başbilen’in ölümünden sonra içinde Milli Tank Altay’ın projeleri olduğu flaş diskinin kaybolduğunun altını çizerek “Başlangıçta bu mühendislerin ölümü ile ilgili bilgiler karartılmaya çalışıldı. Ama daha sonra Genelkurmay’dan ‘Hüseyin Başbilen, Savunma Sanayi’nin 15 en kritik projesinde çalışıyordu’ açıklaması geldi. Bunların başında da ilk Milli Tank Projesi Altay, gece görüş dürbünleri, kanas yerli silahı gibi tamamen millileştirmeye yönelik projeler bunlar. Bunlardan daha önemlisi ise F16 savaş uçaklarının yazılımlarının tamamen millîleştirmeye yönelik projelerde çalıştığına dair 15 proje sıralandı. Bu ortaya koydu ki, bu adamların çalışma alanları ve ölüm yöntemi konusunda karartma yapıldığı anlaşıldı. Bunlar çok hayati öneme sahip olan Türkiye’nin yıllardır yapmaya çalıştığı projelerde çalışıyordu.” ifadesini kullandı. Öldürülen ve önemli projelerde çalışan diğer iki ASELSAN mühendisi ise Halim Ünal ve Evrim Yançeken’dir.
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konan C4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Olay yerinde yapılan inceleme sonucunda hiçbir delile rastlanmadığı iddia edilmiştir. Bir iddiaya göre Mumcu, hayatını kaybetmeden önce polis, mafya, siyaset ağının derin boyutlarını araştırdığı için öldürüldüğü ifade edildi. Suikastın arkasında Mossad’ın ve kontrgerilla’nın olduğu da iddia edilmiştir. Ayrıca ağabeyi Ceyhan Mumcu kendi yaptığı araştırmada ölümüne yakın bir süre içerisinde Mossad ve Barzani ilişkisi ortaya çıkınca İsrail büyükelçisinin ısrarla kardeşi Mumcu’yla birebir olarak görüşmek istediği, ancak Uğur Mumcu’nun tek görüşmeyi kabul etmemesine rağmen görüşmenin yapıldığını belirtmiştir.
Devletin içindeki çatışmalar belki gerçek belki hayal bilemiyoruz. Bizler sadece medyadan birilerinin ifadeye çağrıldığını, hakim karşısına çıktığını izliyoruz. Bu düzen içerisinde kimin çıkar kimin devlet için mücadele ettiğini anlamak zor. Kimin paralel kimin vatansever olduğunu anlamak ise oldukça karmaşık. İşte bu hayal dünyasında Türkiye’nin tam bağımsız ülke olması için reaksiyon gösteren, ‘Bizim İnsanımız’ diye tabir ettiğimiz kişiler hayal olmanın yanında birileri tarafından ipe düzüldüler. Hayallerimizi biraz daha kurcaladığımızda bu tür hayali olaylara rastlamak epeyce mümkün değil mi? Uzaktan bir ses duymaya başladım, o ses sabah oldu uyan diyor bana. Gözlerimi açıyorum, gerçekler karşımda duruyor. Hala gördüğüm rüyanın etkisindeyim. Dudaklarımın arasından sessizce şu kelimeleri fısıldıyorum,” Faili meçhul cinayetler her zaman Türkiye’nin utancı olarak kalacaktır. Belki bir gün sıra bizlere de gelecek”. Kim bilir?
[email protected]
[email protected]