“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum”
Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi romanı bu cümleyle başlar. Her okuyucunun kalbinde yankılanan bu cümle, bir hikâyenin değil, bir ömrün habercisidir aslında. Çünkü bu roman, sadece bir aşkın değil, aynı zamanda bir zamanın, bir şehir kültürünün, bir belleğin romanıdır.
1970’lerin sonlarında İstanbul’da geçen hikâye, zengin bir ailenin oğlu olan Kemal ile uzak bir akraba olan Füsun’un yasak, tutkulu ve zamanla saplantıya dönüşen ilişkisini anlatır. Kemal nişanlıdır, ama Füsun'a âşık olur. Ve bu aşk onu bir ömürlük bekleyişe, biriktirmeye ve geçmişi yeniden kurma çabasına sürükler.
Kemal’in hayatı bir anda bölünür. Nişanlısı Sibel’le “saygın” bir ilişki, Füsun’la ise yasak ama derin bir aşk yaşar. Füsun’u kaybettikten sonra ise yaptığı şey, çok daha garip ama bir o kadar da insani bir yön taşır: Onunla ilgili her şeyi toplamaya başlar. Bir saç teli, bir kolye, bir bardak, bir tarak… Ve en çok da sigara izmaritleri.
“Bir insanın eşyalarına uzun uzun bakmak, onunla beraber yaşamak gibidir,” der Kemal. İşte bu bakış açısı, romanın ruhunu belirler. Aşk, artık bir his değil; bir nesneye dokunarak yaşanan bir deneyim haline gelir.
Pamuk’un yarattığı bu hikâye, öylesine güçlüdür ki yalnızca romanla sınırlı kalmaz. İstanbul’un Cihangir semtinde, gerçekten bir Masumiyet Müzesi kurulur. Roman boyunca Kemal’in topladığını söylediği her nesne, müzede yerini alır. Bu müze, yalnızca bir kurmaca eserin fiziksel izdüşümü değildir; aynı zamanda hafızanın, özlemin ve yalnızlığın da bir mabedidir.
Romanın şu satırları müzeye adım atan herkesin ruhuna işler:
“Bir nesneye uzun uzun bakmak, onunla geçen zamanı hatırlamak, insanın acı çekmesini azaltmaz; aksine çoğaltır.”
Masumiyet Müzesi, aynı zamanda sınıf farklılıklarını, modernleşen İstanbul’u, Batılılaşma hayallerini, geleneksel kadın-erkek rollerini de sorgular. Füsun, sadece bir aşkın değil, sistemin ve toplumun kurbanı olarak da karşımıza çıkar.
Pamuk’un romanı için yazdığı şu cümle belki de her şeyi özetliyor:
“Bu romanı, müzeyi gezdikten sonra daha iyi anlayacaksınız. Ama müzeyi, romanı okuduktan sonra daha derinden hissedeceksiniz.”
Gerçekten de öyle. Masumiyet Müzesi, edebiyatla mekânın buluştuğu eşsiz bir deneyim sunuyor. Kitap sayfaları arasında gezinen duygular, bir vitrinin içinde karşınıza çıkıyor.
Ve geriye şu kalıyor: Aşk, bir kişiye duyulan his değil sadece. Bazen bir tabak, bir kolye, ya da 4213 sigara izmaritine sinmiş, zamana inat direnen bir hafıza biçimi.
Çünkü bazen sadece sevmek yetmez; hatırlamak da isteriz. Ve hatırlamanın en dokunaklı hali, Masumiyet Müzesi’nde bizi bekler.