Sevgili okurlar,
Bazen eski bir düğmenin aynısını bulamadığımızda, aslında bir zamanların inceliğini de kaybetmiş olduğumuzu fark ederiz. Bugün, zamanın içinde yavaşça silinen ama belleğimizde hâlâ yer eden bir figürü, mahallenin terzisini konuşmak istiyorum sizlerle.
Eskiden her mahallenin bir terzisi olurdu. Pantolon paçası mı yapılacak? Koşar adım terziye gidilirdi. Bayram yaklaşınca anneler kumaşçılardan desenli kumaşlar alır, sonra doğru Ahmet Amca'nın dükkânına… O sessiz, ağırbaşlı, dikkatle konuşan adamın dükkânında, makas sesi bile ölçülü çıkardı sanki.
“Sen dik dur bakalım,” derdi ölçü almaya başlarken. “Kıyafet ölçülü değilse, insan da kendine yakışanı giyemez.” O zamanlar bu sözü sadece paça boyuna dair sanmıştım… Ama şimdi, yıllar geçtikçe anlıyorum ki; o aslında hayatın duruşuna dair de konuşuyormuş. Çocukken dükkân vitrinindeki iğne yastığına, rengârenk dikiş makaralarına, dikkatlice sarılmış teyellere hayranlıkla bakardım. Ahmet Amca kumaşı eline alınca sanki onunla konuşurdu. Dikiş makinesiyle aralarında bir fısıltı olurdu. Kumaş ellerinde şekil alır, her kıyafet bir karakter kazanırdı sanki. Karakteristik bir üniforma haline gelen bu kıyafetler bir aidiyeti fısıldardı dışardan bakan gözlere.
Şimdi makineler var, bedenimizin yaklaşık bir değerini ölçü alıp kesiyorlar… Ama birbirinin tıpkısı olan bu kıyafetler ruhlarımıza bol geliyor. AVM’den bedenimizi alıyoruz belki, ama içimize sinen bir duruş bulmak zorlaştı. Kıyafeti bulsak da, insanın kendine yakışanı giyebilmesi için hâlâ bir “ölçü” gerekiyor. Eskiden insanlar da kıyafetler gibi özel dikilirdi. Arkadaşlıklar, dostluklar aşklar emek emek işlenirdi, her bir nakışında bir hatıra bir yaşanmışlık olurdu… Bu sebeptendir belki; Terziyle de sadece bir kıyafet ilişkisi kurulmazdı. Bir çay, bir sohbet, bir tebessüm düşerdi araya. Terzi bazen bir moral dikerdi kırık dökük hâlimize, fark ettirmeden. Ama artık o terziler birer birer gittiler… Ahmet Amca çoktan dükkânını kapattı. Dikiş makineleri sustu. Makaslar zamanı başka bir dünyada kesiyor artık. Ama ben hâlâ bazı dostlukların, bazı cümlelerin, bazı sevgilerin terzi elinden çıkmış gibi olmasını istiyorum: Ölçülü. Özene bezene. Sadece bana ait. Sadece birine yakışan. Zaman geçer, moda değişir… Ama ölçüden şaşmamak hâlâ kıymetli bir erdemdir. İnsana özel dikilen şeyler zamana dayanır. İnsan için bir şeye verdiği değer ona verdiği emek ile ölçülür, belki de emeğin fazla olduğu o eski terzihanelerde daha değerli hissettik hepsi bu…
Çocukluğumuzun mahalle kokan günlerine, ölçüsünü kaçırmamış dostluklara ve “kıyafetin yakışması kadar, bazı şeylerin insanın üzerinde duruşunun da önemli” olduğunu bize hissettiren hayatımızda iz bırakan bütün insanlara sevgi ve saygılarımla…
Haftaya görüşmek üzere…