Bu yazı dizisine başlarken Tolkien’in Orta Dünya’sını sadece bir fantastik evren olarak görmediğimi söylemeliyim. Orta Dünya, hayal gücünün ötesinde, insan doğasını, toplumların çöküşünü ve ahlaki değerlerin erozyonunu betimleyen zengin bir dünya. Tolkien, bize binlerce sayfa boyunca elfleri, insanlar arasındaki savaşları, güç peşinde koşan kralları anlatsada, aslında her hikayede derin bir insanlık eleştirisi gizlidir. O, bizlere açıkça göstermesede, insan doğasındaki zaafların ve tutkuların nasıl felaketlere yol açabileceğini hissettirmektedir.
Bu yazı dizisini oluştururken, günümüz dünyasını anlamak için yedi büyük günah üzerinden Orta Dünya’nın derinliklerine inmeyi seçtim. Çünkü günah kavramı, yalnızca dini bir motif değil; aynı zamanda insanın en temel zaaflarını ifade eden evrensel bir semboldür. Bu yüzden bu yazı dizisinde, her bölümde bir büyük günahı ele alacak. Açgözlülük, kıskançlık, öfke, tembellik, oburluk, şehvet ve kibir… Bunlar, hem Orta Dünya’da gördüğümüz hem de modern dünyada her gün karşılaştığımız zaaflardır. İnsanlık, binlerce yıl boyunca bu zaaflara yenik düştü ve Tolkien’in hikayeleri bu gerçeği öylesine güzel yansıtır ki, okudukça kendi dünyamızda yaşananları görmeye başlarız. Tek fark, bizim hikayemizde büyülü yüzüklerin, elflerin ve ejderhaların yerini para, güç ve teknoloji almış durumda. Açgözlülük, kıskançlık, öfke, tembellik, oburluk, kibir ve şehvet… gibi zaaflarımız bizi nasıl bir sona sürüklüyor, bunu anlamanın tam zamanı. Bunlar yalnızca ahlaki kavramlar değil, aynı zamanda insanlığın binlerce yıldır değişmeyen yüzleri. İşte ilk günahımız: açgözlülük.
ARZUNUN TUTSAKLARI: FEANOR VE SİLMARİLLER
Açgözlülük, Orta Dünya’daki pek çok trajedinin kaynağıdır. Bunun en büyük örneği, Silmarillion’da anlatılan Fëanor’un hikayesidir. Fëanor, Valar’ın ışığından ilham alarak dünyadaki en güzel mücevherleri olan Silmarilleri yaratır. Silmariller, Orta Dünya’da herkesin arzuladığı nesnelere dönüşür. Ne var ki Fëanor, bu mücevherleri sadece kendine ait kılmak ister. Sahip olduğu şeyin güzelliğini başkalarıyla paylaşmak yerine onu hırsla korumaya çalışır. Bu açgözlülük, Melkor’un mücevherleri çalmasına zemin hazırlar ve Fëanor’un içindeki hırs, halkını bir sürgün yolculuğuna sürükler.
Modern dünyaya baktığımızda, Fëanor’un açgözlülüğünü her köşede görebiliriz. İnsanlık, sürekli daha fazlasını istemeye programlanmış gibi yaşıyor. Daha fazla güç, daha fazla para, daha fazla tüketim… Sahip olduklarımız hiçbir zaman yeterli olmuyor. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle doğayı kontrol etmeye çalışıyoruz, ama tıpkı Fëanor gibi, bu gücü yanlış bir amaç uğruna kullanıyoruz. Doğayı tüketiyor, kaynakları bitiriyor ve geriye telafisi mümkün olmayan bir yıkım bırakıyoruz.
TEK YÜZÜĞÜN LANETİ: GÜÇ ARZUSU
Açgözlülüğün belki de en ikonik sembolü, Tek Yüzüktür. Yüzük, görünüşte küçük ve zararsız bir nesnedir, ancak içinde büyük bir güç barındırır. Bu yüzden herkes ona sahip olmak ister. Ama yüzüğe sahip olan herkes, bu gücün ağırlığı altında ezilir. Gollum, yüzüğe sahip olma hırsıyla insanlığını yitirir. Boromir, halkını koruma bahanesiyle yüzüğü ele geçirmeye çalışır, ancak bu açgözlülüğü onu felakete sürükler. Yüzük, Tolkien’in dünyasında açgözlülüğün nihai sembolüdür: Güç vaat eder, ama sonunda insanın ruhunu tüketir.
Bugün bizde modern dünyada Tek Yüzüğü taşıyoruz. Daha fazla güç, daha fazla kontrol, daha fazla tüketim istiyoruz. Ama bu arzunun bizi nasıl bir sona sürüklediğini fark etmiyoruz.
HOBBİTLERİN SADE DÜNYASI: AZ İLE YETİNMENİN GÜCÜ
Tolkien’in dünyasında açgözlülüğe karşı bir denge unsuru olarak Hobbitler karşımıza çıkar. Hobbitler, küçük bir köy hayatı sürer; ne büyük hırsları ne de daha fazlasını isteme arzuları vardır. Onlar, sahip oldukları şeylerle mutlu olmayı bilen bir halktır. İşte bu yüzden Frodo, Tek Yüzük’ü Mordor’a götürmek için seçilir. Çünkü o, açgözlülüğün tuzağına düşmeyecek kadar sade bir kalbe sahiptir.
Bugün bizde bu sadeliği hatırlamalıyız. Sürekli daha fazlasını istemek yerine, sahip olduklarımızla yetinmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü açgözlülüğün sonu yoktur. Her zaman daha fazlasını istemek, bizi asla mutlu etmeyecek. Fëanor’un Silmariller uğruna sürüklediği yıkım ve Tek Yüzük’ün yarattığı felaket, bize açgözlülüğün sonucunu açıkça gösteriyor: Yalnızlık, mutsuzluk ve kaos.
DAHA FAZLA DEĞİL, DAHA DERİN
Tolkien, bize açgözlülüğün sadece bireysel bir sorun olmadığını, toplumları yok edebilecek kadar büyük bir tehlike olduğunu gösteriyor. Bugün modern dünyanında en büyük sorunlarından biri bu: Sürekli büyümek, sürekli tüketmek, sürekli daha fazlasını istemek. Ama belki de ihtiyacımız olan şey daha fazla değil, daha derin bir yaşamdır. Az ile yetinmeyi, sahip olduklarımızı sevmeyi ve paylaşmayı öğrenmek…
Belkide modern dünyanın yüzüğünü bırakmanın zamanı gelmiştir. Çünkü hepimiz biliyoruz ki açgözlülüğün sonunda yalnızca yıkım vardır. Bir sonraki bölümde, kıskançlık ve modern dünyanın kıyas kültürünü, Orta Dünya’nın karakterleri üzerinden ele alacağız.