Kadim medeniyetimiz asırlar öncesinden, asırlar ötesine muhteşem mesajlar ile doludur. Yaratıcımız çok az ayette yemin ederek konuşur. Bunlardan biri hem de en kısa surelerden Asır suresidir. Asra yemin olsun ki diye başlayan ilahi mesaj, inançlı olan tüm insanlığa hüsranda olduğunu söylüyor. Bu hitap dikkat çekmek ve devamında söylenilecek sözün ehemmiyetine vurgu yapmak içindir. Evet tüm insanlar kesin bir ifadeyle bunalımdadır. Çağımız bu sözü doğrulayacak sayısız istatistiklere ve bilimsel çalışmalara şahittir. 
“Yalnızca samimiyetle iyilik yapanlar, aynı zamanda birbirlerine de iyiliği teşvik edenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.”  
İslam düşünürü İmam Şafi “Kuran’da hiçbir sure nazil olmasaydı sadece şu kısacık sure bile insanların dünya ve ahiret saadetlerini temine yeterdi” der.
Öncelikle iyiliğin samimi bir niyetle, karşılıksız yapılması şart. Daha sonra içinde bulunduğu toplumda iyiliğin yayılması için başka insanlar ile birlikte hareket etmek. İyiliğin sözde kalmayıp icraata geçmesi ile kötülüğün iyilerden uzaklaşması, kötülerin iyilere karşı tavır alması da beklenen sonuçtur. İşte bu noktada “hakkı tavsiye” devreye giriyor. Kötülere gittikleri yolun yol olmadığını tavsiye etmek, kötülüklerini engellemek. Kötülüğün engellenmesi menfaate dokunduğundan nasipsiz kötüler iyilere tavır alıp, düşmanlık ederler. Bundan sonraki aşamada ise “sabrı tavsiye” devreye giriyor. Yapılan haksızlıklara, zulümlere karşı dirençli olmak ve sabırla iyilik yolunda direnmek. 
İşte bu hüsrandan kurtuluşun reçetesi olduğundan sure nazil olunca inananlar birbirlerinden ayrılmayıp, daima iyilik üzere olmaya çalışmışlardır. Zorlukla karşılaştıklarında birbirlerine nefse uymamayı, sabrı tavsiye etmişlerdir. Önlerine gelen sorunları bir imtihan vesilesi görüp sabretmişler, çizgilerinden sapmamışlardır. Onların samimiyeti asırlar sonrasında bizlere ışık olmuştur.
Sadece bu kısa ilahi mesaj bile medeniyetimizin köklerinin ne kadar sağlam olduğunu, toplumun ıslahı, huzuru ve barışı için nasıl da yerinde tavsiyeler verdiğini gösteriyor. Ruhban sınıfı olmadığını, bireylerin birbirlerinin fikirlerine ikazlarına uymasının önceliğini, zorluklar karşısında teslim olmayıp, hassasiyetlerinin korunması gerektiğini anlıyoruz.
Salih amel diye bahsedilen iyiliğin, insanlığa faydalı işler yapılması olarak tarifi mümkünse de tevhit inancı olmadan eksik olacağı yönünde yorumlara katılmamak elde değil. Zira nefs de bir sahte tanrıdır, nakıs insandan kâmil iş çıkmaz.
Muhabbetle…