Türk milleti olarak, inancımız gereği de ‘yardımlaşma’ bizler için kıymetlidir. 

‘Alan el ile veren el birbirini bilmesin, incinmesin’ diye ‘sadaka taşı’, ‘Zimem defteri’, dönme dolaplara bırakılan yemek kapları ve daha niceleri kültürümüzün parçasıdır. İslamiyet’in emirlerinden olan zekat, fitre ve fidye ise ayrıca yapılan ibadetlerdi. Günümüzde giysi kumbaraları da o günlerin geleneğini yaşatan faaliyetler. İftar çadırları halka inince ehemmiyet kazanıyor bu nedenle de yerel yönetimler iftar çadırı geleneğini sürdürmekte. 
Yardım konusunda kalıplaşmış ‘ramazan kolisi’ yerine kişinin ihtiyacı olanı seçebileceği yöntemler de kart uygulamaları ile tercih edilir oldu. Düşünün evdekilerden biri şeker hastası, diğeri çölyak, bir başkasının kolesterolü var. Gıda kolisindeki makarna ve bulgurlar fayda sağlamayacaktır. 
Gelelim asıl mevzuya. Devlet vatandaşının sokakta aç kalmaması için seferber olmak zorunda. ‘Sosyal yardım yapılan kişi sayımız arttı, en çok yardımı biz yapıyoruz’ demek ilk başta kulağa hoş gelse de, derinlemesine kafa yorarsanız hiç de iyi bir durum değil. ‘Yahu neden yardıma bu kadar muhtaç hale geldik?’ sorusu kimsenin aklına gelmiyor mu? (Kimseden kastım ekonomiyi yönetenler). 
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın en temel görevlerinden biri sosyal yardımlar. Zaman zaman övünülerek sosyal yardımların arttığı ifade ediliyor. Örneğin ülkemizde sosyal koruma kapsamında emekli/yaşlı, dul/yetim ve engelli/malul maaşı alan kişi sayısı 2022 yılında 14 milyon 851 bin iken, %13,8 artarak 2023 yılında 16 milyon 893 bin kişiye yükselmiş. Sosyal koruma kapsamında maaş yardımı sayısı 2022 yılında 15 milyon 630 bin iken, 2023 yılında 17 milyon 719 bine yükselmiş. Bu veriler TUİK’e ait. Madem ekonomik olarak uçuyoruz neden yardıma muhtaç kişi sayımız artıyor bir izahı var mı acaba yoksa mizah konusu zaten bu durum. 
Üstelik bakanlığın verilerine göre 6 ana başlık altında aralarında gıda, sosyal konut, yakacak barınma, evde bakım, işe başlama gibi 33 farklı yardım çeşidi var. Devlet olarak, millet olarak çok insana yardım yapmakla övünmekten ziyade ‘halkımızın refah seviyesi oldukça yüksek, kişi başına düşen milli gelirimiz İskandinav ülkelerini bile geçti, yardıma muhtaç sayımız neredeyse yok’ diyerek övünmek bizi güçlü ve başarılı kılar. Yoksa ‘çok yardım yapıyoruz’ demek aslında ‘milleti sefalete sürükledik’ şeklinde okunabilir.  Artan yardımlar bir yandan halkın bir kısmında tembelliği de tetikledi konusu da ciddi ciddi tartışılıyor.