Kutsal kitabımızın ilk sayfasında “açan” anlamında öyle bir sure vardır ki; “kitabın anası/esası/özü” diye anılır.
“Hamd (in övme ve övülmenin her türlüsü), âlemlerin (tek) Rabbi olan Allah’adır.”
Nasıl olur da inandığını söyleyen; kutsal kitabının ilk sayfasındaki ilk ayetinin tavsiyesi bu kadar net iken insanlar Allah’tan başkasını tanrılaştırır. Rablık; bir insan, bir toplum veya birşey üzerinde otorite iddiasında bulunmaktır. Rab aynı zamanda besleyen, büyüten ve varlığı devam ettirme gücüne sahip olandır. Kurumsal olarak; kâinatta her türlü otoritenin asıl kaynağı, sahibi ve hayata hükmü geçerli olandır, ki O da ancak Allah’tır. O’nun emrini beğenmemek ve dışlamak Allah’ı Rab olarak tanımamaktır. Tanımayan için sözümüz yoktur zira dinde zorlama yoktur. Dünyevi makamlarda olanları, kişileri tanrılaştırmak, her yaptığı işte keramet aramak; inanmış bir insan için ne kadar da acınası bir haldir.
“(O) Rahmân’dır (dünyada bütün yaratıklara bol merhamet edendir), Rahîm’dir (âhirette yalnız kendisini tanıyanlara acıyıp mağfiret edecek olandır).”
“Hesaplaşma gününün (karşılık görme gününün) mâliki/hükümrânıdır.”
Hesap günü; zerre miktarı yapılan iyiliğin ve kötülüğün karşılığının görüleceği, kısa çöpün uzun çöpten hakkını alacağı gündür.
“(Ey Rabbimiz!) Yalnız sana kulluk eder ve (her hal ve ihtiyacımızda) ancak senden medet umar/yardım dileriz.”
Çünkü Bir’e kul olmayan bine kul olur; Allah’a kullukta yücelik ve hürlük, kula kullukta ise esaret ve küçülme vardır. Öyle bir zaman gelir ki insanlar, Allah’ı sözde inkâr etmeyebilir, O’na ibadeti de terketmezler ama o ibadeti ya birine gösteriş olarak yaparlar ya helal ve haramı (serbestlik ve yasakları) tayin ve ilanda, başkalarının İslâm’a aykırı emirlerine istekle itaat ederler, ya da inancına aykırı olarak bir kimseye sığınmak ve ondan bir pâye elde etmek isterler ki bu durumda onları rab kabul etmiş, onlara tapmış ve kulluk etmiş olurlar. Böylece “müslümanım” dedikleri halde –Allah korusun– şirke düşerler.” “İslâm öncesi Arap müşrikleri ideolojileri yönünden Allah’ı inkâr etmiyorlar fakat, hayatlarında üstünlüğün; iyilik ve adaletle olduğu bir düzeni de kabul etmiyorlardı…
“Bizi doğru yola ilet.”
“Kendilerine (lütfundan) nimet verdiğin kimselerin yoluna (ilet); gazaba uğramışların ve sapıtanların değil.”
Âmin.