Kısa surelerden olup, adını ilk ayetin “kurusun” manasındaki sözcüğünden alır. Sevgili Peygamberimize aşırı düşmanlık eden öz amcası Ebu Leheb ve eşi hakkında inen bir ibretlik suredir. Ebu Leheb; insanları “Sahte tanrılara putlara tapmayın” diye ikaz eden yeğenini elinde taş ile takip eden “Ona inanmayın o yalancıdır” diye bağırıp, attığı taşlarla rahmet peygamberinin ayak bileklerini kanatan bir hakikat düşmanıdır.
Sırf eziyet olsun diye Peygamberin evinin kapısının önüne pislik getirip bırakırdı. Eşi de her gece dikenli ağaç dallarını büyük bir demet yapar, boynuna bağlar, geceleyin ayağına batması için Peygamberin geçeceği yollara atardı. Ebu Leheb tüm varlığını yeğenine engel olmak ona zarar vermek için harcamıştı. Eşi ile birlikte sürekli fitne ateşini yakan, koğuculuk yapıp insanları birbirine düşüren ve iyiliğe yönelmesine engel olan karı koca idiler. Sure indi…
“Ebû Leheb’in elleri kurusun (o kahrolsun), hem kahrolacak da!
Malı ve kazandığı (şeyler) ona fayda vermedi.
(O) alevli bir ateşe girecektir.
Odun hamalı (gibi iyilere karşı kin ve fesat yükü taşıyan) karısı da boynunda (hamallık simgesi) bükülüp örülmüş bir ip olduğu halde (ateşe girecektir).”
Sûre, hakikate karşı düşmanlık besleyen ve engel olan Ebû Leheb, karısı ve benzerlerine yönelik nâzil olmuştur. Surenin inişinden yedi sene sonra Bedir muharebesi vuku bulmuş, hak ile batılın meydan savaşında Mekke’nin ileri gelen müşrikleri ölmüş, haberi duyan Ebu Leheb de kahrından yedi gün sonra feci bir şekilde ölmüştür. Savaşa çiçek hastalığına benzer bir hastalık sebebiyle katılamamış, ölümünden önce evdeki yakınları bulaşması korkusuyla dokunamamış, ölümünden sonra da üç gün oğulları dahi yanaşmamıştı.
Üç gün sonra cesedi kokmaya başlayınca oğullarını herkes kınamaya başlamıştı. Oğulları ücret vererek cesedini işçiler vasıtasıyla kaldırtmışlar ve sopayla iterek kazdıkları hendeğe defnetmişlerdi. Ne malı ne de oğulları ona fayda vermişti…
Habibine yapılan ezayı hoş görmeyen Yaratan, kıyamete kadar lanetlenmek üzere bunları Kelamı Kadim’ine pek fena bir şekilde kaydetmiştir.
Hazin ve perişan âkıbetlerini bütün dünyaya bir ibret vesikası olarak sunmuştur. İslâm’da esas olanın kan akrabalığı değil, iman kardeşliği olduğunu açık bir misalle beyân etmiştir.
Muhabbetle…